NBC Yapım tarafından, uluslararası arenada 76.düzenlenen Cannes Film Festivalinde, En İyi Kadın Oyuncu, ödülü ile dönerek, kadınlara yönelik başta kendi ülkesine ve tüm dünya genelinde bakış açısını, finalde Nemrut’un zirvesi, yeryüzünün “kuru otları” üzerinden seslendiği film, Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’n ülkesinde de çok ses getireceğinin altını çizerek, 29 Eylül 2023 tarihinde vizyona girmeye hazırlanıyor.
TARTIŞMALARA AÇIK FİLM
Film, yönetmen Nuri Bilge Ceylan’n, en iyi filmi olarak yorumlayanlar olsa da; kentten taşraya bakışı, taşradan kente bakış açısını ve hangi işi yaparlarsa yapsınlar, kendilerinden memnuniyetsiz insan profilini, net olarak çizmekte. Senaryosunda, yönetmenin kendisi dışında iki kişi olsa da konu bildik konu. Esas işin güzel tarafı, daha önce Emin Alper tarafından ortaya konulan ve ne yazık ki sinema severlerimiz, tarafından bizi temsile; Oscar’da yeterli oyu alamayan, Kız Kardeşler(2019-1 saat 48 dk), filminin temel yapısını, en başta oluşturuyor olması.
Doğuya atanmış, Samet Öğretmenin (Deniz Celiloğlu), yeni bir eğitim ve öğretim döneminde başlayan filmin açılışı, sekizinci sınıfların mezuniyeti ile aynı karede son bulur. Samet öğretmen ile branşı dışında sınıf öğretmenliğini üstlendiği sınıfın ve kendisine hayran öğrencisi Sevim’in üzerinden şekillenen hikâye, Kız Kardeşler, filminde daha derinden ama hiç ajite etmeden ortaya konan ve unutulmuş kapalı kalmış “besleme” meselesine ve kadın kimliği üzerinden cinselliği tanımlaya çalışılan filmde; yokluk, yoksunluk ve açlık üçlemesinin en güzel anlatımı, muhteşem oyunculuk ile Nurhan karakterinde ki performansı ile Ece Yüksel’in ne tesadüf ki, yine adaşı olan Ece Bağcı (Sevim karakteri,2012 doğumlu-İlk sinema filmi)’n, yaşına rağmen performansı ile öncelikle öğretmen ve öğrenci arasında ki sınırın ihlal ya da ne şekilde olmalı, sorularının cevaplarını yeniden arattırıyor. Coğrafi şartlar, kültür, dogmalar arasında sıkışmış toplumların ağır yazgısının bedelini elbette öncelikli kadınlar ilk çağlardan itibaren ödedikleri için, “Kuru Otlar Üstüne-2023-3 saat 17 dk” bu minimalden açılıyor. Bu temelin finalini ise Nemrut’n zirvesinde, Samet Öğretmenin dış sesi ile onun ağzından dinliyoruz. Erzurum, Adıyaman illerimizin muhteşem doğasında, İncesu Ortaokulunda ki hikâye tamamen doğuda yaşanan yazgıya temsil olmayabilir. Birebir görüp yaşayan biri olarak, hatta hiç doğu illerimize gitmeden; başkentimize hemen hemen neredeyse bir saat mesafe yer alan Kastamonu ilimizde bile, birleştirilmiş sınıflarda, tuvaleti dışarıda (2006) eğitim almaya çalışan çocuklarımızın, o okula ne şekilde gelebildiğini anlatabilmek, o kar altında muhteşem olabilirdi. Yani Öğretmenin Öğrencisine ceza verirken, “Uzaktan geldiğin için eve göndermiyorum, dışarı çık! Duvara dayanma, tek ayak üstünde dur!” repliğinden eminim ki daha etkileyici olurdu. Netice de bu ülkede evladının ölüsünü (Van-Gürpınar-Yalınca Köyü-2014) kara bata çıka, 16 km, taşımak zorunda kalan babalar oldu.
Yönetmen, yapımcı, senarist Nuri Bilge Ceylan, 3,5 milyon Euro bütçeli ve Ahlat Ağacı filminin 160 sayfalık senaryosu sonrası, son filmi “Kuru Otlar Üstüne” için 250 sayfalık senaryonun beş saatlik malzemesinin tamamını kullanamadıklarını belirtti. Yönetmen, üç saat yirmi dakika, içerisinde herkese dokunmaya çalışacak deyim yerindeyse “ortalama” bir film, seçkisi sunmaya çalıştığını ifade edebiliriz. Tabii bu da kaçınılmaz şekilde tartışmalara yol açabilecek başlıkları da içinde dâhil etmekte.
Bunlar nedir dersek:
-Öğretmen, öğrenci yaklaşımlarının Samet öğretmenin, tüm dogmalardan uzak gerçekçi yaşam realitesine rağmen diğer karakterlerin yetiştikleri kültüre rağmen tacizden suçlandığı sahnelerde “şehirde olsan hapse girerdin” kısımları, taşrada bunların üstünün örtüldüğü gerçeğine temellendirmek mi istiyor ama öyle olsa İlçe ye, kendi okulunun müdürünün şikâyeti üzerine gidilen ve üstü birden bire örtülen ve yaklaşımın, sobasız okul kalmasına dönen kısımları.
-Uykusu kaçan Samet Öğretmenin, diğer öğretmen arkadaşının evine gitmesi, arkadaşın nöbetçi olduğu için unuttuğu ışıkları, kapamak üzere okula gitmesi gerektiğini söylediğinde, çayı olmadığı için “iyi ben ışıkları kaparım, sen çayı yap” dedikten sonra, ders olmadığı için bomboş okula girdiğinde sert bir ses duyup irkilişi sonrası, ışık tutarak gördüğü, Atatürk büstü sonrası bomboş sınıfın ışıklarının kapanması, burada imgelenmek istenen Atatürk’ün varlığının mı yoksa nöbetçi gibi eğitim sistemini kontrolü altında olduğu mu.
-Solcu olarak tanımlanan ve bunun için bacağı ile bedel ödemiş, Nuray Öğretmenin (Merve Dizdar) sol bakış içinde; araba almaya meyili, yaşadığı evin son derece entelektüel ev formatında olup, sol görüşlü olanların şarap içip sohbet ettikleri, gibi açılımlarında ve bilhassa kadın-erkek ilişkilerinde önce “Eyvallah” ile başlayan ama iki erkek arkadaşı yemeğe davet edip biri gelince, birden muhafazarkarlaşan, sonra ise tek erkekle tüm bilgilerini çarpıştırmaya çalışmaları sırasında ortaya çıkan, Samet ve Nuray öğretmen, arasındaki Liberalizm, Kapitalizm, Sol görüş ve fikir açılarına, bakış açılarının temellerinin derinleşememesi.
-Samet Öğretmenin ilk önce tayini beklemesi sonrasında engeli olduğu için başka bir arkadaşına bir kadını arkadaş olarak önermesi sonra engelinin, kendisine engel olmadığını ifade etmesi ve bunu sevişmeye doğru ifade etmesi, öncelikle kadını ve belki de engelli bireyleri söz hakkı doğuracak olması.
Tabi ki emeğe hiçbir sözümüz yok, dizi ve sinema oyuncusu, öncelikle bir kadın olarak Merve Dizdar gururumuz olmuştur, ona da sözümüz yok. Keşke Yılmaz Güney’den itibaren yani 1982’den beri değişemeyen yazgıyı, 2023’ e kadar değiştirebilseydik. Başa dönersek, 2015- Mucize-Mahsun Kırmızıgül- 2 saat 16 dk, gerçek hayat hikâyesinden, dramı komedi ile birleştiren, burada da hakkı yenmiş, aynı zamanda tiyatro sanatçımız, Aziz (Mert Turak) muhteşem performansı ile engelli birinin olağanüstü oyunculuğuna, bazılarımız şapka çıkartırken, daha çok başarılı kadınımız, önce ülkesinde layık olduğu değeri görebilse. Yol filmi ile Mucize filminin ortak özelliği, mucize doğanın tanıklığı “kar” dışında, 1960 darbesini yaşamış olan ile 1980 darbesine şafak kala, üstelikte hapiste, Yılmaz Güney’in en iyi filmi olarak tanımlanan, YOL filminin, yani yine karlarla dolu mücadelenin içinde, Cannes Film Festivalinden(14 Haziran 1982) En İyi Film, hemen sonra darbeyi görüyor olması.
Tabii gerçek emekçileri unutmamak lazım. Şerif Gören’i, Tarık Akan’ı, Şerif Sezer, Meral Orhansoy…
Tam 17 yıl yasaktan sonra kendi ülkesinde izlenebilme fırsatını bulmuş bir filmden bahsediyoruz, YOL.
Tüm bu yollara, hikâyelere, kurgulara ve geçen yıllara rağmen bu coğrafyada, bu kader diye sunulan gerekçelerde, açmazımız esasında Samet Öğretmenin, öğrencisi Sevim’e, tatil sonrası yeni bir eğitim ve öğretim döneminde vermiş olduğu, ayna, üzerinden şekil buluyor.
Aslında o minik ayna, herkese aynalık yapıyor. Önce Samet öğretmenin, kişisel meseleleri, açmazları, arafta mecburi istikametinden kaçmanın şafağını sayarken, bunalımları, sınıfta bir erkek öğrenci veya başka biri yerine, sadece bir kıza cevap hakkı tanıması, yardım eşyaları öğrencilere teslim edilirken kendi sınıfındaki öğrenciyi tanımaması, sen benim sınıfımda mısın, diye sorması. Bu toplum içindeki her bireyin, ortalama olarak kendi kültürleri içerisinde ki iletişim ve hayatta ne kadar var olduklarının, ne kadar da bu oranda yaşamdan tat aldıklarının göstergesi.
Ve finali, yönetmenin Adana Film Festivalinde ki son açıklamasına göre (22 Eylül 2023-Sözcü); Merve Dizdar yani Nuray Öğretmende final bulacakken, Deniz Celiloğlu yani Samet Öğretmen ile sona eriyor olması aslında kadınlarımızı, mucize kar üstünden, doğanın dönüşümünü, sadece yaz ve kış olarak betimleyerek tamamlaması, ve baharı bilmeyen, yine ataerkil üzerinden Samet Öğretmenin sesinden sunması, yine başka bir açılım. Neden, finalin değiştiği ise yönetmende.
Bir izleyici olarak beni en çok etkileyen kısım ise sadece Samet Öğretmenin, Nuray Öğretmenin evine gittikten sonra birbirlerine açılmaları ve yakınlaşma sırasında, Nuray Öğretmenin, kendisinden ışıkları kapatmasını istediği kısımda; aslında kendisinin de hep kaçmak istediği ortamdan kaçmaya çalışması yani tıpkı bir konsolda, playstation oyunu oynar gibi tuvalete girdiği anda ki sahne.
İşte yönetmen burada, bana kalırsa en akıllıca hamleyi yapıyor, öncelikle Samet karakterinin oyununun orada bittiği, bitmeyecek ise içmek üzere aldığı ilacın; psikolojik mi yoksa bir doping ihtiyacı mı olarak algısı sonrasında, beni yıllar sonra Türk Sinemasında yine tıpkı, Yol Filmi, gibi dönüşüm sağlayan, Ah Belinda (Atıf Yılmaz- 1986-1 saat 40 dk Fantezi-Komedi) filmine de, bir selam çakarak, Samet karakterinin gidişatını, dönüşümünü izleyiciye, teslim ediyor olması.
Tabii, en çok bilinen hafızalarda yer eden, Dondurmam Gaymak (2006-Yüksel Aksu) filminin de yönetmeni Yüksel Aksu’nun, Vahit, karakteri olarak. Aynı şekilde Cengiz Bozkurt (Nail), Görülmüştür (2018-Serhat Karaaslan) ve Emin Alper son filmi 2022-Kurak Günler’de de rol alan yine başarılı, tiyatro ve sinema oyuncusu, Erdem Şencocak (Tolga) gibi oyuncuların performansları.
Ve elbette neden 76.Cannes Film Festivalinde, bir ödül de niye Samet Öğretmenin harika performansına gitmemiş dedirten, dizi ve film oyuncusu, Deniz Celiloğlu’nun başarısı.
Tüm hepsini toparlarsak; kar doğanın mucizesidir. Kar, denizde iken yağmurun yağması misali her tutkuyu, güzelliği, barındırır. Kış uykusu değildir, kar. Kar, özünde taşıdığı rengin bütünlüğü içinde neyi yaratmak istiyorsanız, onu doğuracağınız zemindir. Yani kışın sonu hep bahardır, tabii nereden baktığınıza bağlı.
TARTIŞMALARA AÇIK FİLM
Film, yönetmen Nuri Bilge Ceylan’n, en iyi filmi olarak yorumlayanlar olsa da; kentten taşraya bakışı, taşradan kente bakış açısını ve hangi işi yaparlarsa yapsınlar, kendilerinden memnuniyetsiz insan profilini, net olarak çizmekte. Senaryosunda, yönetmenin kendisi dışında iki kişi olsa da konu bildik konu. Esas işin güzel tarafı, daha önce Emin Alper tarafından ortaya konulan ve ne yazık ki sinema severlerimiz, tarafından bizi temsile; Oscar’da yeterli oyu alamayan, Kız Kardeşler(2019-1 saat 48 dk), filminin temel yapısını, en başta oluşturuyor olması.
Doğuya atanmış, Samet Öğretmenin (Deniz Celiloğlu), yeni bir eğitim ve öğretim döneminde başlayan filmin açılışı, sekizinci sınıfların mezuniyeti ile aynı karede son bulur. Samet öğretmen ile branşı dışında sınıf öğretmenliğini üstlendiği sınıfın ve kendisine hayran öğrencisi Sevim’in üzerinden şekillenen hikâye, Kız Kardeşler, filminde daha derinden ama hiç ajite etmeden ortaya konan ve unutulmuş kapalı kalmış “besleme” meselesine ve kadın kimliği üzerinden cinselliği tanımlaya çalışılan filmde; yokluk, yoksunluk ve açlık üçlemesinin en güzel anlatımı, muhteşem oyunculuk ile Nurhan karakterinde ki performansı ile Ece Yüksel’in ne tesadüf ki, yine adaşı olan Ece Bağcı (Sevim karakteri,2012 doğumlu-İlk sinema filmi)’n, yaşına rağmen performansı ile öncelikle öğretmen ve öğrenci arasında ki sınırın ihlal ya da ne şekilde olmalı, sorularının cevaplarını yeniden arattırıyor. Coğrafi şartlar, kültür, dogmalar arasında sıkışmış toplumların ağır yazgısının bedelini elbette öncelikli kadınlar ilk çağlardan itibaren ödedikleri için, “Kuru Otlar Üstüne-2023-3 saat 17 dk” bu minimalden açılıyor. Bu temelin finalini ise Nemrut’n zirvesinde, Samet Öğretmenin dış sesi ile onun ağzından dinliyoruz. Erzurum, Adıyaman illerimizin muhteşem doğasında, İncesu Ortaokulunda ki hikâye tamamen doğuda yaşanan yazgıya temsil olmayabilir. Birebir görüp yaşayan biri olarak, hatta hiç doğu illerimize gitmeden; başkentimize hemen hemen neredeyse bir saat mesafe yer alan Kastamonu ilimizde bile, birleştirilmiş sınıflarda, tuvaleti dışarıda (2006) eğitim almaya çalışan çocuklarımızın, o okula ne şekilde gelebildiğini anlatabilmek, o kar altında muhteşem olabilirdi. Yani Öğretmenin Öğrencisine ceza verirken, “Uzaktan geldiğin için eve göndermiyorum, dışarı çık! Duvara dayanma, tek ayak üstünde dur!” repliğinden eminim ki daha etkileyici olurdu. Netice de bu ülkede evladının ölüsünü (Van-Gürpınar-Yalınca Köyü-2014) kara bata çıka, 16 km, taşımak zorunda kalan babalar oldu.
Yönetmen, yapımcı, senarist Nuri Bilge Ceylan, 3,5 milyon Euro bütçeli ve Ahlat Ağacı filminin 160 sayfalık senaryosu sonrası, son filmi “Kuru Otlar Üstüne” için 250 sayfalık senaryonun beş saatlik malzemesinin tamamını kullanamadıklarını belirtti. Yönetmen, üç saat yirmi dakika, içerisinde herkese dokunmaya çalışacak deyim yerindeyse “ortalama” bir film, seçkisi sunmaya çalıştığını ifade edebiliriz. Tabii bu da kaçınılmaz şekilde tartışmalara yol açabilecek başlıkları da içinde dâhil etmekte.
Bunlar nedir dersek:
-Öğretmen, öğrenci yaklaşımlarının Samet öğretmenin, tüm dogmalardan uzak gerçekçi yaşam realitesine rağmen diğer karakterlerin yetiştikleri kültüre rağmen tacizden suçlandığı sahnelerde “şehirde olsan hapse girerdin” kısımları, taşrada bunların üstünün örtüldüğü gerçeğine temellendirmek mi istiyor ama öyle olsa İlçe ye, kendi okulunun müdürünün şikâyeti üzerine gidilen ve üstü birden bire örtülen ve yaklaşımın, sobasız okul kalmasına dönen kısımları.
-Uykusu kaçan Samet Öğretmenin, diğer öğretmen arkadaşının evine gitmesi, arkadaşın nöbetçi olduğu için unuttuğu ışıkları, kapamak üzere okula gitmesi gerektiğini söylediğinde, çayı olmadığı için “iyi ben ışıkları kaparım, sen çayı yap” dedikten sonra, ders olmadığı için bomboş okula girdiğinde sert bir ses duyup irkilişi sonrası, ışık tutarak gördüğü, Atatürk büstü sonrası bomboş sınıfın ışıklarının kapanması, burada imgelenmek istenen Atatürk’ün varlığının mı yoksa nöbetçi gibi eğitim sistemini kontrolü altında olduğu mu.
-Solcu olarak tanımlanan ve bunun için bacağı ile bedel ödemiş, Nuray Öğretmenin (Merve Dizdar) sol bakış içinde; araba almaya meyili, yaşadığı evin son derece entelektüel ev formatında olup, sol görüşlü olanların şarap içip sohbet ettikleri, gibi açılımlarında ve bilhassa kadın-erkek ilişkilerinde önce “Eyvallah” ile başlayan ama iki erkek arkadaşı yemeğe davet edip biri gelince, birden muhafazarkarlaşan, sonra ise tek erkekle tüm bilgilerini çarpıştırmaya çalışmaları sırasında ortaya çıkan, Samet ve Nuray öğretmen, arasındaki Liberalizm, Kapitalizm, Sol görüş ve fikir açılarına, bakış açılarının temellerinin derinleşememesi.
-Samet Öğretmenin ilk önce tayini beklemesi sonrasında engeli olduğu için başka bir arkadaşına bir kadını arkadaş olarak önermesi sonra engelinin, kendisine engel olmadığını ifade etmesi ve bunu sevişmeye doğru ifade etmesi, öncelikle kadını ve belki de engelli bireyleri söz hakkı doğuracak olması.
Tabi ki emeğe hiçbir sözümüz yok, dizi ve sinema oyuncusu, öncelikle bir kadın olarak Merve Dizdar gururumuz olmuştur, ona da sözümüz yok. Keşke Yılmaz Güney’den itibaren yani 1982’den beri değişemeyen yazgıyı, 2023’ e kadar değiştirebilseydik. Başa dönersek, 2015- Mucize-Mahsun Kırmızıgül- 2 saat 16 dk, gerçek hayat hikâyesinden, dramı komedi ile birleştiren, burada da hakkı yenmiş, aynı zamanda tiyatro sanatçımız, Aziz (Mert Turak) muhteşem performansı ile engelli birinin olağanüstü oyunculuğuna, bazılarımız şapka çıkartırken, daha çok başarılı kadınımız, önce ülkesinde layık olduğu değeri görebilse. Yol filmi ile Mucize filminin ortak özelliği, mucize doğanın tanıklığı “kar” dışında, 1960 darbesini yaşamış olan ile 1980 darbesine şafak kala, üstelikte hapiste, Yılmaz Güney’in en iyi filmi olarak tanımlanan, YOL filminin, yani yine karlarla dolu mücadelenin içinde, Cannes Film Festivalinden(14 Haziran 1982) En İyi Film, hemen sonra darbeyi görüyor olması.
Tabii gerçek emekçileri unutmamak lazım. Şerif Gören’i, Tarık Akan’ı, Şerif Sezer, Meral Orhansoy…
Tam 17 yıl yasaktan sonra kendi ülkesinde izlenebilme fırsatını bulmuş bir filmden bahsediyoruz, YOL.
Tüm bu yollara, hikâyelere, kurgulara ve geçen yıllara rağmen bu coğrafyada, bu kader diye sunulan gerekçelerde, açmazımız esasında Samet Öğretmenin, öğrencisi Sevim’e, tatil sonrası yeni bir eğitim ve öğretim döneminde vermiş olduğu, ayna, üzerinden şekil buluyor.
Aslında o minik ayna, herkese aynalık yapıyor. Önce Samet öğretmenin, kişisel meseleleri, açmazları, arafta mecburi istikametinden kaçmanın şafağını sayarken, bunalımları, sınıfta bir erkek öğrenci veya başka biri yerine, sadece bir kıza cevap hakkı tanıması, yardım eşyaları öğrencilere teslim edilirken kendi sınıfındaki öğrenciyi tanımaması, sen benim sınıfımda mısın, diye sorması. Bu toplum içindeki her bireyin, ortalama olarak kendi kültürleri içerisinde ki iletişim ve hayatta ne kadar var olduklarının, ne kadar da bu oranda yaşamdan tat aldıklarının göstergesi.
Ve finali, yönetmenin Adana Film Festivalinde ki son açıklamasına göre (22 Eylül 2023-Sözcü); Merve Dizdar yani Nuray Öğretmende final bulacakken, Deniz Celiloğlu yani Samet Öğretmen ile sona eriyor olması aslında kadınlarımızı, mucize kar üstünden, doğanın dönüşümünü, sadece yaz ve kış olarak betimleyerek tamamlaması, ve baharı bilmeyen, yine ataerkil üzerinden Samet Öğretmenin sesinden sunması, yine başka bir açılım. Neden, finalin değiştiği ise yönetmende.
Bir izleyici olarak beni en çok etkileyen kısım ise sadece Samet Öğretmenin, Nuray Öğretmenin evine gittikten sonra birbirlerine açılmaları ve yakınlaşma sırasında, Nuray Öğretmenin, kendisinden ışıkları kapatmasını istediği kısımda; aslında kendisinin de hep kaçmak istediği ortamdan kaçmaya çalışması yani tıpkı bir konsolda, playstation oyunu oynar gibi tuvalete girdiği anda ki sahne.
İşte yönetmen burada, bana kalırsa en akıllıca hamleyi yapıyor, öncelikle Samet karakterinin oyununun orada bittiği, bitmeyecek ise içmek üzere aldığı ilacın; psikolojik mi yoksa bir doping ihtiyacı mı olarak algısı sonrasında, beni yıllar sonra Türk Sinemasında yine tıpkı, Yol Filmi, gibi dönüşüm sağlayan, Ah Belinda (Atıf Yılmaz- 1986-1 saat 40 dk Fantezi-Komedi) filmine de, bir selam çakarak, Samet karakterinin gidişatını, dönüşümünü izleyiciye, teslim ediyor olması.
Tabii, en çok bilinen hafızalarda yer eden, Dondurmam Gaymak (2006-Yüksel Aksu) filminin de yönetmeni Yüksel Aksu’nun, Vahit, karakteri olarak. Aynı şekilde Cengiz Bozkurt (Nail), Görülmüştür (2018-Serhat Karaaslan) ve Emin Alper son filmi 2022-Kurak Günler’de de rol alan yine başarılı, tiyatro ve sinema oyuncusu, Erdem Şencocak (Tolga) gibi oyuncuların performansları.
Ve elbette neden 76.Cannes Film Festivalinde, bir ödül de niye Samet Öğretmenin harika performansına gitmemiş dedirten, dizi ve film oyuncusu, Deniz Celiloğlu’nun başarısı.
Tüm hepsini toparlarsak; kar doğanın mucizesidir. Kar, denizde iken yağmurun yağması misali her tutkuyu, güzelliği, barındırır. Kış uykusu değildir, kar. Kar, özünde taşıdığı rengin bütünlüğü içinde neyi yaratmak istiyorsanız, onu doğuracağınız zemindir. Yani kışın sonu hep bahardır, tabii nereden baktığınıza bağlı.