Köşe yazarlığı yıllarımdan da bilirim. Bazı yazılar hiç beklemediğiniz kadar ilgi uyandırır, heyecan yaratır, övgü ya da tepki alır…
Kamuoyu ummanında buzdağı gibi yüzen bir suskunluk sarmalına toslamışsınızdır.
“Suskunluk sarmalı” bir çeşit karın ağrısıdır. Kişinin söylemek istediği bir şey vardır, ancak etrafta egemen olan görüşe ters düştüğü için söylemeye cesaret edememektedir. Söylerse insanların kendisine ters ters bakmasından, sevdiklerini kaybetmekten korkmaktadır.
Derken bir gün birisi o görüşü dile getirir, arkası çorap söküğü gibi gelir. O fikrin aslında pek çok kimse tarafından paylaşıldığı anlaşılır. Sarmalın düğümü çözülmüştür.
Çünkü düşünsel cesaret bulaşıcıdır.
Bir de küçük not düşeyim: Bu şimdi çok bilinen kuramı ortaya atan Alman siyaset bilimcisi Prof. Dr. Elizabeth Noelle-Neumann 1979 yılında Amerika’da ders verdiğim üniversitedeki sınıfıma kadar gelip öğrencilerin sorularını yanıtlamıştı.
Bir türlü bastıracak yer bulamadığım anılarımı yazıyorum ya, böyle küçük şeyler zaman içinde anlam kazanabiliyor.
VE İŞTE BUZDAĞI
Sosyal medyada tosladığım buzdağı yazı şuydu:
“NEGATİF OLMAYAYIM DERKEN HAYATI ISKALAMAK…
Bir süredir sosyal medyayı “negatif tiplerden uzaklaşma”, “çok şikayeti olanları terketme” nasihatı modası ele geçirdi.
Eskiden, her zaman güvenebileceğiniz ve asla vazgeçmeyeceğiniz kara gün dostları makbuldü. Şimdi, onları, güneş bulutun arkasına girdiği anda terketmeniz öğütleniyor.
Neymiş efendim, bu “tiplerin’ negatif tutumları sizi de etkiler, canınızı sıkar, hayatınızın tadını kaçırırmış. Oysa dünyada sizin iç huzurunuzdan ve “başarı”nızdan daha önemli hiçbir şey yokmuş. Kendinize yetermişsiniz ve kimselere katlanmanız gerekmezmiş!
Pop psikolojinin bu modasının nerelerden geldiğini biliyorum. Stoacılığın bazı ilkelerini çarpıtarak, insanı sadece peynir düşünen bencil fareler haline getiren bu akımın temelinde hangi sistemin bulunduğunu, insanı insanlardan yalıtarak kimlerin neyi kontrol ettiğini görüyorum.
Tek kutuplu plastik insan üretiyorlar!
Sosyal medya “arkadaşlıklarının” gerçek hayat ilişkilerinin yerini alması bu safsatayı besliyor. Zor durumda olan dostları terketmeyi, sıkıntıya düşmüş yakınlarından kaçmayı Facebook’ta “arkadaş” bloklamakla eşit tutmaya başlıyorlar.
Akıntıya kürek de olsa, bu fazla “pozitif” tiplere benim nasihatim:
Zor yerlerden geçmekte olan “negatifileşmiş” arkadaş ve yakınlarınızdan kolay kolay vazgeçmeyin, yakınan insanlardan kaçarak mutlu olacağınız sanrısına kapılmayın. İnsan kazanmak zordur, özveri ve çaba gerektirir; mutluluğa giden yol bencillikten değil birlikte yaşamanın sorumluluklarını ve badirelerini üstlenmekten, insani imeceye katılmaktan geçer.”
Yazı bu kadar. Ve arkasından mesajlar, telefonlar, notlar… Meğer kimsenin açıkça karşı çıkmadığı bu görüşün ne çok destekleyeni varmış!
İNSAN DETOKSU YAPMAK
Çekilmez insanlara elbette rastlanır. Mesafe koyar, onlardan uzak durursunuz. Eğer bir yakını iseniz ve son zamanlarda öyle olmuşsa, sorunun kaynağına inmeye uğraşır, yardımcı olmaya çalışırsınız.
Hayat inişli çıkışlı bir yoldur. Bir gün bakarsınız, a eski arkadaş geri gelmiş. İnsanları bozuk para gibi harcayanlar sonunda cıscıbıldak ortada kalırlar..
Duygu sömürüsüne karşı çıkmak başka, sizin için çok şeyler yapmış insanlardan basit bir bahaneyle kolayca vazgeçmek başkadır.
Hayatta dostluklar, yakınlıklar, hatıralar önemlidir. Belki de her şeyden önemlidir.
Pop psikolojisinin emirlerine uyup onlardan vazgeçmek pahalı bir enayiliktir.
Bir de yaptıkları için “detoks” sözcüğünü kullanmıyorlar mı tepem atıyor. Asıl detoks yapılması gereken şey Neoliberal Kapitalist Düzenin onları koşullandırdırdığı hasta bencilliktir.
İnsanlara detoks yapılmaz. Uyarılır, kavga edilir, sevilir, mesafe konulur, küfredilir, önemsenir, küçümsenir, kaybedilir, yeniden kazanılır…
İnsan değişir, iki kutupludur. Sahicidir.
Amerikalı yazar Kurt Vonnegut’un çok zor günler yaşamış oğlunun şu sözleri hiç aklımdan çıkmaz:
“Baba, bu yaşadığımız her ne ise, orada ayakta kalmak için birbirimize yardım etmemiz gerekir!
Kamuoyu ummanında buzdağı gibi yüzen bir suskunluk sarmalına toslamışsınızdır.
“Suskunluk sarmalı” bir çeşit karın ağrısıdır. Kişinin söylemek istediği bir şey vardır, ancak etrafta egemen olan görüşe ters düştüğü için söylemeye cesaret edememektedir. Söylerse insanların kendisine ters ters bakmasından, sevdiklerini kaybetmekten korkmaktadır.
Derken bir gün birisi o görüşü dile getirir, arkası çorap söküğü gibi gelir. O fikrin aslında pek çok kimse tarafından paylaşıldığı anlaşılır. Sarmalın düğümü çözülmüştür.
Çünkü düşünsel cesaret bulaşıcıdır.
Bir de küçük not düşeyim: Bu şimdi çok bilinen kuramı ortaya atan Alman siyaset bilimcisi Prof. Dr. Elizabeth Noelle-Neumann 1979 yılında Amerika’da ders verdiğim üniversitedeki sınıfıma kadar gelip öğrencilerin sorularını yanıtlamıştı.
Bir türlü bastıracak yer bulamadığım anılarımı yazıyorum ya, böyle küçük şeyler zaman içinde anlam kazanabiliyor.
VE İŞTE BUZDAĞI
Sosyal medyada tosladığım buzdağı yazı şuydu:
“NEGATİF OLMAYAYIM DERKEN HAYATI ISKALAMAK…
Bir süredir sosyal medyayı “negatif tiplerden uzaklaşma”, “çok şikayeti olanları terketme” nasihatı modası ele geçirdi.
Eskiden, her zaman güvenebileceğiniz ve asla vazgeçmeyeceğiniz kara gün dostları makbuldü. Şimdi, onları, güneş bulutun arkasına girdiği anda terketmeniz öğütleniyor.
Neymiş efendim, bu “tiplerin’ negatif tutumları sizi de etkiler, canınızı sıkar, hayatınızın tadını kaçırırmış. Oysa dünyada sizin iç huzurunuzdan ve “başarı”nızdan daha önemli hiçbir şey yokmuş. Kendinize yetermişsiniz ve kimselere katlanmanız gerekmezmiş!
Pop psikolojinin bu modasının nerelerden geldiğini biliyorum. Stoacılığın bazı ilkelerini çarpıtarak, insanı sadece peynir düşünen bencil fareler haline getiren bu akımın temelinde hangi sistemin bulunduğunu, insanı insanlardan yalıtarak kimlerin neyi kontrol ettiğini görüyorum.
Tek kutuplu plastik insan üretiyorlar!
Sosyal medya “arkadaşlıklarının” gerçek hayat ilişkilerinin yerini alması bu safsatayı besliyor. Zor durumda olan dostları terketmeyi, sıkıntıya düşmüş yakınlarından kaçmayı Facebook’ta “arkadaş” bloklamakla eşit tutmaya başlıyorlar.
Akıntıya kürek de olsa, bu fazla “pozitif” tiplere benim nasihatim:
Zor yerlerden geçmekte olan “negatifileşmiş” arkadaş ve yakınlarınızdan kolay kolay vazgeçmeyin, yakınan insanlardan kaçarak mutlu olacağınız sanrısına kapılmayın. İnsan kazanmak zordur, özveri ve çaba gerektirir; mutluluğa giden yol bencillikten değil birlikte yaşamanın sorumluluklarını ve badirelerini üstlenmekten, insani imeceye katılmaktan geçer.”
Yazı bu kadar. Ve arkasından mesajlar, telefonlar, notlar… Meğer kimsenin açıkça karşı çıkmadığı bu görüşün ne çok destekleyeni varmış!
İNSAN DETOKSU YAPMAK
Çekilmez insanlara elbette rastlanır. Mesafe koyar, onlardan uzak durursunuz. Eğer bir yakını iseniz ve son zamanlarda öyle olmuşsa, sorunun kaynağına inmeye uğraşır, yardımcı olmaya çalışırsınız.
Hayat inişli çıkışlı bir yoldur. Bir gün bakarsınız, a eski arkadaş geri gelmiş. İnsanları bozuk para gibi harcayanlar sonunda cıscıbıldak ortada kalırlar..
Duygu sömürüsüne karşı çıkmak başka, sizin için çok şeyler yapmış insanlardan basit bir bahaneyle kolayca vazgeçmek başkadır.
Hayatta dostluklar, yakınlıklar, hatıralar önemlidir. Belki de her şeyden önemlidir.
Pop psikolojisinin emirlerine uyup onlardan vazgeçmek pahalı bir enayiliktir.
Bir de yaptıkları için “detoks” sözcüğünü kullanmıyorlar mı tepem atıyor. Asıl detoks yapılması gereken şey Neoliberal Kapitalist Düzenin onları koşullandırdırdığı hasta bencilliktir.
İnsanlara detoks yapılmaz. Uyarılır, kavga edilir, sevilir, mesafe konulur, küfredilir, önemsenir, küçümsenir, kaybedilir, yeniden kazanılır…
İnsan değişir, iki kutupludur. Sahicidir.
Amerikalı yazar Kurt Vonnegut’un çok zor günler yaşamış oğlunun şu sözleri hiç aklımdan çıkmaz:
“Baba, bu yaşadığımız her ne ise, orada ayakta kalmak için birbirimize yardım etmemiz gerekir!