CHP yerel seçim öncesi bir iç çekişmeye sahne oluyor. Bunun en belirgin nedeni geçen seçimin kaybedilmesi ve altı ay sonra yerel seçimlerin yapılacak olması. Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan seçimlerde 21 yıldır ilk defa kazanmak için uygun koşullara rağmen seçim kaybedildi, bunun üzerine ister istemez değişim talepleri gündeme geldi. Geride bıraktığımız 21 yılda AKP yapılan bütün seçimleri kazandı, buna karşılık muhalefet ise bütün seçimleri kaybetti.
Bir problemle birden fazla kez aynı metot ve aynı kadrolarla mücadele edip başarılı olunamıyorsa ya problemin bağlamı ya da bakış açısı değişmeliydi. Bazen sonuç almak için ikisinin de değişmesi gerekebilirdi. CHP bağlamında ele aldığımızda şu sorular sorulmaya başlandı. Uzun yıllardır aynı kadrolar ve aynı politikalarla madem AKP ile başa çıkılmıyor, o halde hem örgütsel mimari hem politik yapı hem de kadrolar değişmeliydi. Değişimin gündeme gelmesinin esbab-ı mucibesi haddizatında bu.
Bir problemle birden fazla kez aynı metot ve aynı kadrolarla mücadele edip başarılı olunamıyorsa ya problemin bağlamı ya da bakış açısı değişmeliydi. Bazen sonuç almak için ikisinin de değişmesi gerekebilirdi. CHP bağlamında ele aldığımızda şu sorular sorulmaya başlandı. Uzun yıllardır aynı kadrolar ve aynı politikalarla madem AKP ile başa çıkılmıyor, o halde hem örgütsel mimari hem politik yapı hem de kadrolar değişmeliydi. Değişimin gündeme gelmesinin esbab-ı mucibesi haddizatında bu.
“İmamoğlu son zamanların en göz dolduran politikacısı”
Başlangıçta Ekrem İmamoğlu bu değişime öncülük edeceğini söyleyince değişim beklentisi epey yükseldi. Fakat Ekrem Bey İstanbul için yeniden aday olacağını açıklayınca bu beklenti önemli oranda ivme kaybetti. Bunun nedeni İmamoğlu’nun son zamanların en göz dolduran politikacısı olmasıydı. İki kez İstanbul’da Erdoğan’ı yenmiş, belagati güçlü, son seçimde gösterdiği performans, kitlelerin ve CHP tabanının onu CHP genel başkanlığına yakıştırmasına yol açmıştı. Fakat Ekrem Bey İstanbul adaylığını kısa süreliğine de olsa AKP’ye bırakmak istemdi. Bu ihtimal siyaseten ağır bir yük olurdu. Bundan dolayı tekrar İstanbul için aday olma kararı verdi.
Özel’in adaylığı ve eleştirinin eleştirisi
İşte tam bu noktada daha önce sorumluluktan da, fedakarlıktan da kaçınmam şeklinde açıklama yapan Özgür Özel’in ismi öne çıktı. Özel, 15 Eylül günü Genel merkezde CHP Genel Başkanlığı için “Değişimin Yüzyılı, Yüzyılın Değişimi” adını verdiği tutum belgesi ile adaylığını açıkladı.
“Özgün hikayesinin olmaması bir lider adayı için eksiklik”
Yarım saat süren konuşmasında Türkiye’nin sorunlarını ekonomi, eğitim, laiklik, hukuk bağlamında özetleyerek bunun müsebbibi olan AKP iktidarını eleştirdi. Türkiye’de yaşanan kimi sorunları ve adaletsizlikleri bu adaletsizlikleri yaşayan kimi vatandaşların isimleri üzerinden hikayeleştirerek anlattı ve bunun aynı zamanda kendi hikayeleri olduğunu ileri sürdü. Oysa bir liderin hikayesi kendi özgün tarihinin mücadelesinden çıkarılacak olan hikayedir, Özel’in mecliste geçirdiği rutin on yılın dışında bir özgün hikayesinin olmaması bir lider adayı için eksiklik olarak addedildi.
“Kimsenin pek itiraz etmeyeceği bazı eleştirileri dillendiriyor”
CHP Eleştirisi
Özel konuşmalarında haklı olarak son seçimde uygun koşullara rağmen kazanamamanın getirdiği ağır yükten bahsediyor. Yaptığı yanlışlar nedeniyle AKP iktidarını değiştiremediği için başta genel başkan Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP yönetimini eleştiriyor. Bu bağlamda CHP liderliğinin yaptığı kimi yanlışları sayıyor. 38 milletvekilinin verilmesinin örgütte oluşturduğu hasardan bahsediyor; sol ve sosyal demokrat tabanı kızdıran ve kurumsal yapıyı es geçerek Zafer Partisi ile yapılan gizli protokolleri kayıt dışı siyaset olarak nitelendiriyor; kadın hakları için taviz verilemez bir kazanım olan İstanbul Sözleşmesinin ortak metinlere yazdırılmamasını ilkeli duruşla ters düştüğünün altını çiziyor. Başta parti içi demokrasi olmak üzere partide lider, kadro, tüzük ve program değişikliğinin gerekli olduğunu söylüyor. Ön seçime vurgu yapıyor, seçilenler için 3 dönem kurulanı getirilmesinden bahsediyor. Liste uzatılabilir, fakat sonuç itibariyle, bu bölümde kimsenin pek itiraz etmeyeceği bazı eleştirileri dillendiriyor.
Özel’e yapılan eleştiriler
Gerek tutum belgesini açıklarken, gerekse de zaman zaman yaptığı konuşmalarda kullandığı dilin “..meli malı” şeklinde olması eleştiri konusu oldu. Çünkü bir lider adayı olarak kararlılık gösterip bunları “yapacağız”, “edeceğiz” diyebilir(di). Sanki kendisi genel başkan olmayacak da olanlara öneride bulunuyor gibi bir dil kullandı. Bu belki de bilmeden yapılan stratejik bir hata olarak onun sözünün gücünü azaltıyor(du).
“8 yıldır grup başkanı olarak kendisinin bunda hiç mi payı yok?”
İkinci olarak parti içi demokrasi ve aday belirleme eleştirileri doğru ama “8 yıldır grup başkanı olarak kendisinin bunda hiç mi payı yok?” diye eleştiriliyor. Bu noktada, yönetimin öz eleştiri yapmadığını eleştirirken kendisi de bu politikalarda ve uygulamalarda payı bulunduğunu es geçmiş oluyor. Bunlarda konumu itibariyle sorumluluğu olan bir kişi olarak onun da öz eleştiri yapması gerekir(di), yapmadı.
“Ben beşinci kez yerimi başka hakkeden partililere bırakmak istiyorum diyebilirdi!”
Partinin yönetici tabakasından 5-6 hatta 7 kez tepeden genel merkez tarafından aday yapılarak milletvekili yapılanlar var. Özel’in kendisi de beşinci kez milletvekili, o halde neden bu durumu zamanında eleştirmedi, eleştirip gücü yetmediyse kendisine gücü yeterdi, ben beşinci kez yerimi başka hakkeden partililere bırakmak istiyorum diyebilirdi! Bu da kendisine yöneltilen bir eleştiriydi. Aslında insanlar genelde sözde haktan hukuktan yanadır ama uygulamada kendine yontar, bencil ve haris davranırlar. Bu da onları tutarsız yapar.
Genel başkanın üyeler tarafından seçilmesini öneriyor, kendisi seçildikten sonra bir olağanüstü kurultayla bu dediğini yapacak mı, merak konusu. MYK üyelerinin seçilme biçimi, geri çağırma gibi konularda lider oligarşisinin önüne geçebilecek bazı yenilikler öneriyor olması da olumlu. Parti akademisi bilgiye ve bilgilenmeye ve tabi o arada liyakat ve ehliyete verdiği önemi gösteriyor. Bütün bunların olması için değişim olması gerekliliğinden söz ediyor.
Değişimin hikmeti
Çok partili seçime geçildiğinden beri CHP tek başına doğru dürüst iktidar olamadı. Hep bir sağ partinin gidip başka bir sağ partinin başa geldiği bir tahterevalli şeklinde devam edip bugüne geldi Türkiye’nin arızalarla dolu demokrasi deneyimi. Çok partili seçimler geçildikten sonra 10 yıl DP kesintisiz yönetti. 1960 darbesinden sonra Adalet Partisi başa geldi, Demirel 6 kez gidip 7 kez geldi, her seferinde başbakan oldu, ardından da cumhurbaşkanı oldu. Özallı yıllar Demirel öncesi ve sonrası devam etti. ANAP başa geçti Özal önce başbakan sonra da cumhurbaşkanı olarak ülkeyi uzun yıllar yönetti. Ve nihayet 2002’den beri AKP ve Erdoğan 21 yıldır kesintisiz ülkeyi yönetiyor. Önce başbakan olan Erdoğan şimdi de tek adam sistemi ile cumhurbaşkanı olarak yönetiyor. Bütün bu süre boyunca Ecevit’in kısacık iktidarından sonra CHP tek başına kesintisiz bir süre ülkeyi yönetmedi/yönetemedi. AKP ve sonradan dahil olmasıyla MHP’nin Cumhur İttifakı son seçimi de kazandı. CHP ise sıkıştığı %25 sarmalından gene çıkamadı. Sırf bu nedenden dolayı bile CHP’nin başta sona bir değişimden geçmesi gerekmez mi?
“CHP kadroları toplumda CHP’ye karşı oluşmuş negatif algıları değiştiremiyor.”
CHP’nin değişime dair handikapları
Ne ki toplumda CHP’nin değişemeyeceği yönünde bir algı var. CHP’nin en önemli zaaflarından biri de algı yönetme ya da oluşturmada şimdiye kadar yaşadığı başarısızlıktır. CHP kadroları toplumda CHP’ye karşı oluşmuş negatif algıları değiştiremiyor. Oysa bunu başarmadan toplumu değişime inandırması zor. CHP’nin önündeki en önemli handikap budur. Bu da CHP’yi dar bir alana hapsediyor.
“CHP ile bir yere varılamaz, CHP’den bir şey olmaz diyenlerin sayısı büyüyor”
CHP’ye dair toplumun önemli bir kesiminde var olan negatif algılar kısaca şöyle sıralanabilir: CHP enerjisini iktidardan ziyade iç didişmelerde harcıyor, bundan dolayı da bir türlü büyüyüp iktidar olamıyor, bundan sonra da olacağı yok zaten, diye düşünüyor belli bir kesim. Bu güveni vermediği için “CHP ile bir yere varılamaz, CHP’den bir şey olmaz” diyenlerin sayısı giderek öğrenilmiş çaresizlik girdabı içinde büyüyor. Bu durum CHP’nin aşması gereken en önemli bariyerlerden biri. İktidar olmak istiyorsa bunu aşması lazım. Bunun iki anahtar kavramı değişim ve demokrasidir. Değişecek ve demokratik olacak. Kendisi değişerek Türkiye’yi değiştirecek, parti içi demokrasiyi uygulayarak ülkeye demokrasi getirecek. Yoksa AKP’ye benzeyerek, milliyetçilerle yarışarak değil. İktidarı değiştirmek istiyorsa ona benzeyerek bunu yapamaz onunla cepheden mücadele ederek ve demokrasi cephesini büyüterek yapabilir.
İktidar için halkın teveccühü gerekir
Peki bunu nasıl yapacak? Kanımca iki şekilde yapabilir. Bir ilerlemek için tarihi ile hesaplaşıp helalleşecek. İki tabanını genişletecek.
CHP’nin seçmen profilini sosyolojik olarak analiz ettiğimizde; gelir ve eğitim düzeyi Türkiye ortalamasının üstünde olan, şeriat ve bölünme endişesi yaşayan, solculuğu yaşam tarzına indirgemiş, kıyı şeridinde birikmiş, orta ve orta üstü kent soylu bir kesim olduğunu görürüz. Bu kesim zaten ancak Türkiye’nin dörtte biri kadardır. Bu yüzden %25 bir türlü %26 olmuyor, olamıyor.
Ne değişmeli?
CHP çekirdek tabanını koruyarak genişlemeli ve ilerlemelidir. CHP uzunca bir süredir ne tabanını genişletebiliyor ne de ileri gidebiliyor.
1) CHP’nin ileri gitmesi için tarihsel bagajlarından kurtulması,
2)CHP’nin genişlemesi içinse niteliksel bir değişime uğraması ve barışık olmadığı toplumsal kesimlerle barışması gerekir.
“CHP, Türkiye’yi değiştirmek istiyorsa önce kendisi değişmelidir”
%25 kısır döngüsünden nasıl çıkılacak?
CHP son tahlilde bütün Türkiye sathı mahallinde var olmak ve gerçek anlamda coğrafyada Türkiyelileşmek istiyorsa bütün kesimleri kapsayan örgütleyen ve sorunlarını çözümüne aday bir parti kimliğine yükselmeli ve bu kesimleri bu değişim ve dönüşüme inandırmalı onların güvenini sağlamalıdır. Aksi takdirde kendi değişmediği taktirde ülkede de hiçbir şey değiştiremez. Türkiye’yi değiştirmek istiyorsa önce kendisi değişmelidir. Bu değişim onu büyütecektir. CHP uzunca bir zamandır %25 bandına sıkışmasının önemli bir nedeni de ülke nüfusunun ve seçmeninin kahir ekseriyetini oluşturan üç kesimle barışık olmamasıdır.
1.CHP muhafazakârlarla barışık değil. Bu nedenle seçmenin büyük bölümü muhafazakâr olan İç Anadolu ve Karadeniz’de etkinlik gösteremiyor.
2. CHP Kürtlerle barışık değil. Bu nedenle Doğu ve Güneydoğuda çok az oy alıyor, nitekim uzun yıllardır bu bölgelerden milletvekili ve belediye başkanlığı kazanamıyor.
3.CHP varoşlarda, kent çeperlerinde ve yoksul alanlardan oy alamıyor. Sözgelimi İstanbul’da Beşiktaş’ı alıyor ama Sultanbeyli’de yok, Ankara’da Çankaya’yı alıyor ama Mamak’ı bir türlü alamıyor, Mersin’de Yenişehir’i alıyor ama Toroslarda yok. Birinciler tabir caizse tuzu kuruların yaşadığı bölgeler, ikinciler ise yoksul bölgeler. İkinci sayılan yerlerden, kimsesizlerin kimsesi olduğunu iddia eden bir sosyal demokrat parti olarak CHP’nin oy alması gerekirken AKP alıyor. Burada büyük bir gariplik yok mu? İşte bu yüzden CHP bu üç kesimle barışmalı; bütün bunlar için de zihniyet, anlayış ve söylem değişmelidir.
Sonuç
Lafı dolandırmadan söyleyelim, partinin Jakoben anlayışı, laikçi davranışı, ulusalcılığı aşması gerekir. Partiyi dar bir çerçevede tutan bu tutum, söylem ve davranışlardan kurtulmazsa hiçbir şey değişmez. Bunların yerine sosyal demokrat kamucu kalkınma modeli, bütün kesimleri kapsayan eşit yurttaşlık temelli demokrasi anlayışı ve parti içi demokrasiyi sağlayacak örgütsel bir değişim yeni bir dönüşüm sağlanmalıdır. Dönüşerek değişmek, kapsayarak büyümek ve örgütsel etkinlik sağlamak değişimin nirengi noktaları olacaktır. Bunu kim yaparsa başaracaktır, aksi taktirde CHP yerinde saymaya devam edecektir.