Memlekette bulunduğumuz süreçte bayağı biretkinliklere de denk geldik.
Ben, en başta köy etkinliklerine gidebilmeyi yeğledim. Yanıma yöreme, kafadar birilerini kattığımda, o etkinliklerden birine kalkıp gittim.
Elbet bu gittiğim etkinlikler görece yakın yerlerdi. Çokçası da kendi köyümüz çevresinde yer alan komşu köylerimizdi. Anlayacağınız merkeze uzaklığı 25 km. yi geçmeyen köylerimizi hesaba katmıştım.
Altımızda ulaşım kolaylığı sağlayan özel aracımız olunca, o tek kalem masrafı da göze alıyordum.
Bu kez, ilçemiz yerelinde, denildiğine göre 30 yıllık geçmişi olan Suçıktı Şiir Akşamları’na da ilgi gösterme gereği duydum. Belediye’den, hoş, genç bir edebiyatçı arkadaş da edinince, tuttum, bu kez olsun etkinliğe katılayım, dedim. O boyuta, büyük bir hevesle ilgi gösteren, bizim kafadan ve bizim yaş kuşağımızdan arkadaşım daha vardı. Onunla birlikte hareket ettik. Benim o arkadaşım, hece vezniyle, uyaklı bir şiir kitabı da çıkartmış(*) biri olurlar.
Bizim ilçe Belediye Başkanlığı’nca, yıllar önce öne çıkartılan o Suçıktığı Şiir Akşamları, ilk başlarda ve sonrasında hiç de şaşılmayacağı gibi bir seyir izlemişti. Ben öyle bir kanıdaydım. Bizim o, şimdilerde adı Seydikemer olan ilçemiz, daha belde konumundayken, birlikte gazete de çıkarttığımız sevgili matbaacı dostum Mehmet Ölecek’in iş yerinde, köylüsü muhtardan bir söz öğrenmiştim. Söz şöyle idi: Herkes yazdığı sofraya oturur. Bu içeriğe göre de yerel girişimle ele alınıp götürülen o etkinliklerde kimin borusunun öteceği de bellidir. Baskın biçimde aynı zihniyetteki kişiler orada sahne alacağına göre benim orada ne işim olabilirdi? Sen, ben, bizim oğlan hesabı ortada olmayacak mıydı?
Aslında arkadaşımın başat konusu olan o etkinlikte, öylelikle bulunduk. İşin içinde, mırın kırın etmek de yok değildi. Etkinliğin gidişat seyrini edinmiştik. O içerikte söz edilen saatlerde orada olunması gerekiyordu. Gündüz başlayacak olan süreç ile geceki asıl sunum arası dört saatlik ara vardı. Arkadaşım da o aranın uzun oluşundan kaynaklı gitmeme eğilimindeydi. Biz Tren İstasyonu olan uzak bir mahalledeyiz.
Neyse arkadaşımı yola çıkmaya yöneltebildim. Beledediye çalışanı olan arkadaşımızı da hesaba katıyordum. Etkinlik, ilçemizin subaşı, sizlerin değişi ile su gözü olan ünlü bir yerdeydi. Gündüz ortalık sıcak olsa bile orada akşam ceketsiz kalınamazdı. Gittiki şte.
Akşamüzeri, orada, gelen konuk şair-sanatçı ve ilgililer bir konuşma, tartışma ortamı da düzenlemişlerdi.
İlçemiz yerel seçilmişlerinin önderlik ettiği o Suçıktı Şiir Akşamları‘nı bu kez ilimiz Büyükket Belediye Başkanlığı sahiplenmişler. Bizimkiler, o etkinliği düzenlemekten vazgeçmeyi düşündükleri bir aşamada gidişat seyrinin yönü de boyutu da değişivermiş. Etkinliği kent merkezinde ve ünülü kıyı ilçelerimizden birinde de düzenlemeyi öngörmüşler. Öylesi İyi de olmuş.
Bizim, iki kişi katıldığımız, o gündüzkü etkinlikte, konuk konuşmacıları dinlemeğe koyulduk. Konuklar çok değişik yerlerdendiler. Üniversite öğretim üyesi olanlar da vardı.
Şiirin etkileşim alanları, “Şiir Folklara düşman mıdır?, Yararlanmış mıdır? Metinler arası etkileşim, gibi konu başlıkları ele alınıp üzerine konuşmalar yapıldı. Cemal Süreyya, Orhan Veli, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Ziya Paşa, Yahya Kemal Beyatlı, Nazım Hikmet bizden, İspanyol Federico García Lorca, eski Sovyetlerden-Vladimir Mayakovski yabancılardan adlarını aklımda tutabildiğim, şiirlerinden söz edilen şairler oldular.
Ben elbet süreçte yer almayan dinleyici konumundaydım. Arkadaşım da öyleydi. Üniversite öğretim görevlisi olsalar da asıl başat konuya değinilmediğinin ayırdındaydım. Konuşmalar sürecinde, benim Fethiye’mizde önerip iki yıl uygulanmasına önayak olduğum tartışma-konuşma ortamında olduğu gibi onlar da araya müzik sokmayı yeğlemişlerdi.
Öylesi bir gidişatta her ne kadar az sayıdaki dinleyicilerden olsam da söz almam gerektiği kanısına varmıştım. Yönetici bana söz verdi. Dedim ki, ‘kanımızda, yaşantımızda kışkırtıcı bir yanımız var ya’ “Sanatçı muhalif (ben aslında ilkesel olarak karşıt demeği yerlerdim) kişidir.” Bu söylemin, tartışılmasını isterim, diyerek topa girdim. Arkadaşımın iletişimkurduğu konuk şair, benim o boyutu açmış olmamı, o an yaptığı hareketiyle, önemseyip onaylamış. Arkadaşım bana bunu söyledi. Müzik arasına gidilecekken o yönde bir konuşmacıya söz verildi. Konuşmacı şair, muhalif sözcüğünü evirdi, çevirdi, kökenine de gitti. En son sözü de “Körü körüne muhaliflik de olmaz.” deyip çıktı. Sonradan gördük ki eşi miydi bilemiyorum, yanında ki bayan açık renk giyinmiş de olsa kapalı birisiydi.
Birlikte gittiğimiz arkadaşım da aynı kafadan diyebileceğimiz biriyle iletişim kurmuştu. O hareketi de benim yönlendirmemle yapmıştı.
Etkinlik kapsamında Fethiyeli bir şair de varmış. Tek gelemeyen kişi de -rastlantı bu ya- bizim o Fethiyeli bayan şarimizdiler.(**)
Herkese iyi haftalar …
_____________
(*) Sende Gidince/ Mehmet Kozlu
Kağıt Kapak : 176 sayfa/ISBN-10 : 6054631462/ISBN-13 : 978-6054631469/Boyutlar : 1 x 13.5 x 19.5 cm
(**) Hayriye Ünal
DAVUT FEN- SANATÇI KARŞIT KİŞİDİR yazısı ilk önce Fethiye Gazetesi Haber Sitesi üzerinde ortaya çıktı.
Ben, en başta köy etkinliklerine gidebilmeyi yeğledim. Yanıma yöreme, kafadar birilerini kattığımda, o etkinliklerden birine kalkıp gittim.
Elbet bu gittiğim etkinlikler görece yakın yerlerdi. Çokçası da kendi köyümüz çevresinde yer alan komşu köylerimizdi. Anlayacağınız merkeze uzaklığı 25 km. yi geçmeyen köylerimizi hesaba katmıştım.
Altımızda ulaşım kolaylığı sağlayan özel aracımız olunca, o tek kalem masrafı da göze alıyordum.
Bu kez, ilçemiz yerelinde, denildiğine göre 30 yıllık geçmişi olan Suçıktı Şiir Akşamları’na da ilgi gösterme gereği duydum. Belediye’den, hoş, genç bir edebiyatçı arkadaş da edinince, tuttum, bu kez olsun etkinliğe katılayım, dedim. O boyuta, büyük bir hevesle ilgi gösteren, bizim kafadan ve bizim yaş kuşağımızdan arkadaşım daha vardı. Onunla birlikte hareket ettik. Benim o arkadaşım, hece vezniyle, uyaklı bir şiir kitabı da çıkartmış(*) biri olurlar.
Bizim ilçe Belediye Başkanlığı’nca, yıllar önce öne çıkartılan o Suçıktığı Şiir Akşamları, ilk başlarda ve sonrasında hiç de şaşılmayacağı gibi bir seyir izlemişti. Ben öyle bir kanıdaydım. Bizim o, şimdilerde adı Seydikemer olan ilçemiz, daha belde konumundayken, birlikte gazete de çıkarttığımız sevgili matbaacı dostum Mehmet Ölecek’in iş yerinde, köylüsü muhtardan bir söz öğrenmiştim. Söz şöyle idi: Herkes yazdığı sofraya oturur. Bu içeriğe göre de yerel girişimle ele alınıp götürülen o etkinliklerde kimin borusunun öteceği de bellidir. Baskın biçimde aynı zihniyetteki kişiler orada sahne alacağına göre benim orada ne işim olabilirdi? Sen, ben, bizim oğlan hesabı ortada olmayacak mıydı?
Aslında arkadaşımın başat konusu olan o etkinlikte, öylelikle bulunduk. İşin içinde, mırın kırın etmek de yok değildi. Etkinliğin gidişat seyrini edinmiştik. O içerikte söz edilen saatlerde orada olunması gerekiyordu. Gündüz başlayacak olan süreç ile geceki asıl sunum arası dört saatlik ara vardı. Arkadaşım da o aranın uzun oluşundan kaynaklı gitmeme eğilimindeydi. Biz Tren İstasyonu olan uzak bir mahalledeyiz.
Neyse arkadaşımı yola çıkmaya yöneltebildim. Beledediye çalışanı olan arkadaşımızı da hesaba katıyordum. Etkinlik, ilçemizin subaşı, sizlerin değişi ile su gözü olan ünlü bir yerdeydi. Gündüz ortalık sıcak olsa bile orada akşam ceketsiz kalınamazdı. Gittiki şte.
Akşamüzeri, orada, gelen konuk şair-sanatçı ve ilgililer bir konuşma, tartışma ortamı da düzenlemişlerdi.
İlçemiz yerel seçilmişlerinin önderlik ettiği o Suçıktı Şiir Akşamları‘nı bu kez ilimiz Büyükket Belediye Başkanlığı sahiplenmişler. Bizimkiler, o etkinliği düzenlemekten vazgeçmeyi düşündükleri bir aşamada gidişat seyrinin yönü de boyutu da değişivermiş. Etkinliği kent merkezinde ve ünülü kıyı ilçelerimizden birinde de düzenlemeyi öngörmüşler. Öylesi İyi de olmuş.
Bizim, iki kişi katıldığımız, o gündüzkü etkinlikte, konuk konuşmacıları dinlemeğe koyulduk. Konuklar çok değişik yerlerdendiler. Üniversite öğretim üyesi olanlar da vardı.
Şiirin etkileşim alanları, “Şiir Folklara düşman mıdır?, Yararlanmış mıdır? Metinler arası etkileşim, gibi konu başlıkları ele alınıp üzerine konuşmalar yapıldı. Cemal Süreyya, Orhan Veli, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Ziya Paşa, Yahya Kemal Beyatlı, Nazım Hikmet bizden, İspanyol Federico García Lorca, eski Sovyetlerden-Vladimir Mayakovski yabancılardan adlarını aklımda tutabildiğim, şiirlerinden söz edilen şairler oldular.
Ben elbet süreçte yer almayan dinleyici konumundaydım. Arkadaşım da öyleydi. Üniversite öğretim görevlisi olsalar da asıl başat konuya değinilmediğinin ayırdındaydım. Konuşmalar sürecinde, benim Fethiye’mizde önerip iki yıl uygulanmasına önayak olduğum tartışma-konuşma ortamında olduğu gibi onlar da araya müzik sokmayı yeğlemişlerdi.
Öylesi bir gidişatta her ne kadar az sayıdaki dinleyicilerden olsam da söz almam gerektiği kanısına varmıştım. Yönetici bana söz verdi. Dedim ki, ‘kanımızda, yaşantımızda kışkırtıcı bir yanımız var ya’ “Sanatçı muhalif (ben aslında ilkesel olarak karşıt demeği yerlerdim) kişidir.” Bu söylemin, tartışılmasını isterim, diyerek topa girdim. Arkadaşımın iletişimkurduğu konuk şair, benim o boyutu açmış olmamı, o an yaptığı hareketiyle, önemseyip onaylamış. Arkadaşım bana bunu söyledi. Müzik arasına gidilecekken o yönde bir konuşmacıya söz verildi. Konuşmacı şair, muhalif sözcüğünü evirdi, çevirdi, kökenine de gitti. En son sözü de “Körü körüne muhaliflik de olmaz.” deyip çıktı. Sonradan gördük ki eşi miydi bilemiyorum, yanında ki bayan açık renk giyinmiş de olsa kapalı birisiydi.
Birlikte gittiğimiz arkadaşım da aynı kafadan diyebileceğimiz biriyle iletişim kurmuştu. O hareketi de benim yönlendirmemle yapmıştı.
Etkinlik kapsamında Fethiyeli bir şair de varmış. Tek gelemeyen kişi de -rastlantı bu ya- bizim o Fethiyeli bayan şarimizdiler.(**)
Herkese iyi haftalar …
_____________
(*) Sende Gidince/ Mehmet Kozlu
Kağıt Kapak : 176 sayfa/ISBN-10 : 6054631462/ISBN-13 : 978-6054631469/Boyutlar : 1 x 13.5 x 19.5 cm
(**) Hayriye Ünal
DAVUT FEN- SANATÇI KARŞIT KİŞİDİR yazısı ilk önce Fethiye Gazetesi Haber Sitesi üzerinde ortaya çıktı.