Kadınlar Voleybol takımımız önce Dünya Milletler ligini ardından da Avrupa şampiyonasını kazandı ve dünya sıralamasında da 1 numaraya çıktı. Bu iki turnuvayı birden aynı yılda kazanma başarısını en son 1994 de Rusya sağlamıştı. Bizim açımızdan ise takım sporlarında hiçbir şekilde sağlayamadığımız başarılardı ve 20 yıldır yapılan çalışmalarla basamak basamak gelen bu başarıların sürdürülebilir olduğu da görülüyordu. Yani ülke olarak muhteşem bir şey yaşadık.
Peki sonra ne oldu, birden beri ülke bu konuda da ikiye bölündü. Aslında zaten bölünmüştü, çoğunlukla Ebrar Karakurt ve onun özel hayatındaki tercihi üzerinden uzunca bir süredir eleştiri getirenlerle bu durumun bir anlamının olmadığını olayın sadece spor olduğunu ve Ebrar’ın özel hayatının kimseyi ilgilendirmediğini düşünenler şeklinde. Ama her ne kadar mesele Ebrar üzerinden yürüse de aslında ülkedeki bölünmüş yapı açısından kadın voleybol takımı bir şeylerin sembolü olarak kodlanmıştı zaten.
Kaptan Eda Erdem’in bir pozu üzerinden Atatürkçü kesim tarafından sembolleşme başlamıştı ve başarıda bu kesim durumu modern, Atatürkçü Türk kadının başarısı olarak etiketlemeyi tercih ediyordu. Ama asıl sorun İhsan Şenocak tarafından filenin sultanları için yapılan şu paylaşımla farklı bir boyut kazanmıştı. “İslamın kızı! Sen oyun alanlarının değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayanın, edebin sultanısın. Sen “burnunu göstermekten utanan” anaların evladısın. Ekranlara ve sakallı ağabeylerinin popüler kültürün kurbanlarına “sultan” demesine aldanmayasın! Umudumuz da, duamız da sensin”
Sonrasında daha birçok farklı yorum geldi, sosyal medyada meşhur birçok siyasal İslamcı filenin sultanlarını Şenocak’la aynı mantık içinde kınadı. Kızlar iki taraf için de sembol haline geldiler.
Ebrar Karakurt ise olumsuz bakanların eline çok daha makul bir bahane verdi. Toplumun önemli bir kısmı tarafından olumsuz karşılanacak yönelimi yukarıda bahsettiğimiz bakış açısını maskeleyecek bir bahaneye dönüştü. Allah var Ebrar da bu durumu kaşımak konusunda hiç boş durmadı. Melih Gökçek de Ebrar üzerinden girdi konuya Ebubekir Sofuoğlu da. Hatta Sofuoğlu şampiyonluğu kabul etmediğini bile belirtti ama kabul mercii olduğu vehmine nasıl kapıldı orası meçhul.
Neticede bu genç kadınlar tarihi bir başarıya imza attılar, göz yaşlarını tutamadılar, hançerelerini yırtar şekilde istiklal marşı okudular. Ama kimsenin eleştirmeye cesaret edemediği Küba asıllı Vargas doğal olarak istiklal marşına eşlik edemedi. Vargas Kübalı olduğuna göre de büyük ihtimalle ateist zaten, takımın şu anki ve önceki koçları da İtalyan yani büyük olasılıkla Katolikler. Yani hocalarımıza kalırsa bu başarının zaten bizimle alakası olamaz. Ama kızların içinde Atatürkçü olmayanlar da olabilir pekala, mesela Vargas.
Neyse gelelim asıl konumuza bir ülke düşünün ki onun milli takımı Avrupa Kupasını kazanıyor, dünyanın bir numarası oluyor ve ülkenin yarısı bu başarıyı diğer yarısına atılmış bir tokat gibi kutlarken bir diğer yarısı da kazanılan şampiyonluğu reddediyor. Ağzını açan her siyasetçi her kanaat önderi birlik ve beraberlikten, tek vücut olmaktan falan bahsediyor ama kazanılan bir sportif başarıyı bile birlikte kutlamayı beceremiyoruz. Bunun müsebbibi de o birlik olmamız konusunda durmadan nutuk atanlar. Çünkü herkes kendi olduğu yerde birlik olmayı kastediyor.
Neticede bu eserle övünmesi gerekenler de belli, bu kupayı ve başarıları 20 yıllık sürekli bir çalışma sonunda ülkemize kazandırarak oluşturulmuş olan eserle de övünmesi gerekenler belli, o zaman herkes eseriyle övünsün elbette…
Peki sonra ne oldu, birden beri ülke bu konuda da ikiye bölündü. Aslında zaten bölünmüştü, çoğunlukla Ebrar Karakurt ve onun özel hayatındaki tercihi üzerinden uzunca bir süredir eleştiri getirenlerle bu durumun bir anlamının olmadığını olayın sadece spor olduğunu ve Ebrar’ın özel hayatının kimseyi ilgilendirmediğini düşünenler şeklinde. Ama her ne kadar mesele Ebrar üzerinden yürüse de aslında ülkedeki bölünmüş yapı açısından kadın voleybol takımı bir şeylerin sembolü olarak kodlanmıştı zaten.
Kaptan Eda Erdem’in bir pozu üzerinden Atatürkçü kesim tarafından sembolleşme başlamıştı ve başarıda bu kesim durumu modern, Atatürkçü Türk kadının başarısı olarak etiketlemeyi tercih ediyordu. Ama asıl sorun İhsan Şenocak tarafından filenin sultanları için yapılan şu paylaşımla farklı bir boyut kazanmıştı. “İslamın kızı! Sen oyun alanlarının değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayanın, edebin sultanısın. Sen “burnunu göstermekten utanan” anaların evladısın. Ekranlara ve sakallı ağabeylerinin popüler kültürün kurbanlarına “sultan” demesine aldanmayasın! Umudumuz da, duamız da sensin”
Sonrasında daha birçok farklı yorum geldi, sosyal medyada meşhur birçok siyasal İslamcı filenin sultanlarını Şenocak’la aynı mantık içinde kınadı. Kızlar iki taraf için de sembol haline geldiler.
Ebrar Karakurt ise olumsuz bakanların eline çok daha makul bir bahane verdi. Toplumun önemli bir kısmı tarafından olumsuz karşılanacak yönelimi yukarıda bahsettiğimiz bakış açısını maskeleyecek bir bahaneye dönüştü. Allah var Ebrar da bu durumu kaşımak konusunda hiç boş durmadı. Melih Gökçek de Ebrar üzerinden girdi konuya Ebubekir Sofuoğlu da. Hatta Sofuoğlu şampiyonluğu kabul etmediğini bile belirtti ama kabul mercii olduğu vehmine nasıl kapıldı orası meçhul.
Neticede bu genç kadınlar tarihi bir başarıya imza attılar, göz yaşlarını tutamadılar, hançerelerini yırtar şekilde istiklal marşı okudular. Ama kimsenin eleştirmeye cesaret edemediği Küba asıllı Vargas doğal olarak istiklal marşına eşlik edemedi. Vargas Kübalı olduğuna göre de büyük ihtimalle ateist zaten, takımın şu anki ve önceki koçları da İtalyan yani büyük olasılıkla Katolikler. Yani hocalarımıza kalırsa bu başarının zaten bizimle alakası olamaz. Ama kızların içinde Atatürkçü olmayanlar da olabilir pekala, mesela Vargas.
Neyse gelelim asıl konumuza bir ülke düşünün ki onun milli takımı Avrupa Kupasını kazanıyor, dünyanın bir numarası oluyor ve ülkenin yarısı bu başarıyı diğer yarısına atılmış bir tokat gibi kutlarken bir diğer yarısı da kazanılan şampiyonluğu reddediyor. Ağzını açan her siyasetçi her kanaat önderi birlik ve beraberlikten, tek vücut olmaktan falan bahsediyor ama kazanılan bir sportif başarıyı bile birlikte kutlamayı beceremiyoruz. Bunun müsebbibi de o birlik olmamız konusunda durmadan nutuk atanlar. Çünkü herkes kendi olduğu yerde birlik olmayı kastediyor.
Neticede bu eserle övünmesi gerekenler de belli, bu kupayı ve başarıları 20 yıllık sürekli bir çalışma sonunda ülkemize kazandırarak oluşturulmuş olan eserle de övünmesi gerekenler belli, o zaman herkes eseriyle övünsün elbette…