İsrail ve Gazze’de yaşanan korkunç olaylardan sonra yine ikiye bölündük.
Kimileri İsrail’in yaptıklarının utanç verici olduğunu haykırdı, kimileri ise Hamas’ın yaptıklarının…
Ben de utandım. Çok çok utandım.
İnsanlığımdan utandım!
Masum insanları, çocukları öldürmek. Kafalarını kesmek! Sonra cesetlerinin üzerine işemek!
Görüntüleriyle verdiler bunları. Bu türden iğrençliklere maruz kalanların kim oldukları önemli değildi. Hepsi insandı. Saygınlığı kutsal metinlere, siyasi anlaşmalara, konferans bildirilerine girmiş olan insan!
Yapanlar da insandı. Canlıların en akıllısı, evrenin varoluş nedeni insan! En uzaktaki yıldızlara gitmeyi planlayan insan!
Birbirlerine böyle şeyler yapabiliyorlardı!
KÖTÜLÜK YETENEĞİ
Uygarlık kavramına onca övgü düzüldükten sonra – bütün dinlerden, ideolojilerden, bilimsel keşiflerden sonra – insanın kötülük potansiyeli, fıtri özü, olduğu gibi duruyordu. İnsan, hala nefretin kölesi, yırtıcı bir yaratıktı. Ondan her türlü kötülük beklenebilirdi. Dini, ırkı, milliyeti ne olursa olsun beklenebilirdi. Bunu zaten her gün yaptıklarıyla kanıtlıyordu. Ortadoğu’da son yaptıklarıyla adeta bayram yapıyordu.
Bilim söylüyor: İnsan yeryüzündeki en savaşkan canlılardan biri. Tüm tarih, onun savaş çıkartmadan yaşayamadığının hikayesi olarak da okunabilir!
Yalnız bazı karıncalar insanlarla savaşkanlık konusunda yarışabiliyormuş.
Savaşkanlık insanın fıtri, genlerine kaydedilmiş özelliklerinden biri.
Bu yüzden Portekizli büyük yazar Jose Saramago insanın başka gezegenlere gitmesi fikrine karşı çıkmıştı.
Kendi türdeşlerinden nefret etme yeteneği de insan türünün geçmeyen ve iyileşmeyen özellikleri arasında. Bu konuda, dışardan kolayca kışkırtılabilen müthiş kapasitesi var. Nefret adına gidip komşusunun çocuğunun kafasını kesip cesedinin üzerine işeyebiliyor. Ve bunu yaparken gülerek resim çektirebiliyor!
Ve bakıyorsunuz bunu yapan “sıradan” bir insan! İşin en korkutucu yanı bu.
UYGARLIK MÜCADELESİ
“Uygarlık” insanın içindeki canavarı terbiye etme mücadelesi olarak da tanımlanabilir. İnsanlığın en şanlı mücadelesidir bu. Uğruna çok kurban verilmiş, epey yol alınmıştır. Savaşkanlık özelliği yok edilemese bile, nasıl savaşması gerektiği konusunda kurallar konmuştur. Örneğin, sivil halka, hele çocuklara dokunmayacaksın denmiştir.
Ama belli ki, canavar kolay kolay terbiye edilemiyor, ilk fırsatta ayağa kalkabiliyor.
Ve bebeleri öldürüp cesetlerinin üzerine işeyebiliyor!
Bir kez daha gördük ki, insanın kötü özü çok inatçı.
Gördük ki, başlangıçta bunları tedavi etmeye çalışan; iyilik, sevgi ve kardeşlik vaat eden inançlar, dinler, ideolojiler bunlara teslim oluyor, hatta onların aleti haline geliyorlar.
Hahamlar, hocalar, mollalar, papazlar, brahminler, en başta gelen savaş kışkırtıcısı ve nefret tüccarı olabiliyorlar!
Ve sonuç ortada: Geçen hafta boyunca görüntülerini gördük!
Ne büyük çelişki: İnsanlığın en büyük düşmanı insan!
Photo source: https://www.aa.com.tr/en/middle-eas...-in-israeli-attacks-exhibited-in-gaza/2279645
Kimileri İsrail’in yaptıklarının utanç verici olduğunu haykırdı, kimileri ise Hamas’ın yaptıklarının…
Ben de utandım. Çok çok utandım.
İnsanlığımdan utandım!
Masum insanları, çocukları öldürmek. Kafalarını kesmek! Sonra cesetlerinin üzerine işemek!
Görüntüleriyle verdiler bunları. Bu türden iğrençliklere maruz kalanların kim oldukları önemli değildi. Hepsi insandı. Saygınlığı kutsal metinlere, siyasi anlaşmalara, konferans bildirilerine girmiş olan insan!
Yapanlar da insandı. Canlıların en akıllısı, evrenin varoluş nedeni insan! En uzaktaki yıldızlara gitmeyi planlayan insan!
Birbirlerine böyle şeyler yapabiliyorlardı!
KÖTÜLÜK YETENEĞİ
Uygarlık kavramına onca övgü düzüldükten sonra – bütün dinlerden, ideolojilerden, bilimsel keşiflerden sonra – insanın kötülük potansiyeli, fıtri özü, olduğu gibi duruyordu. İnsan, hala nefretin kölesi, yırtıcı bir yaratıktı. Ondan her türlü kötülük beklenebilirdi. Dini, ırkı, milliyeti ne olursa olsun beklenebilirdi. Bunu zaten her gün yaptıklarıyla kanıtlıyordu. Ortadoğu’da son yaptıklarıyla adeta bayram yapıyordu.
Bilim söylüyor: İnsan yeryüzündeki en savaşkan canlılardan biri. Tüm tarih, onun savaş çıkartmadan yaşayamadığının hikayesi olarak da okunabilir!
Yalnız bazı karıncalar insanlarla savaşkanlık konusunda yarışabiliyormuş.
Savaşkanlık insanın fıtri, genlerine kaydedilmiş özelliklerinden biri.
Bu yüzden Portekizli büyük yazar Jose Saramago insanın başka gezegenlere gitmesi fikrine karşı çıkmıştı.
Kendi türdeşlerinden nefret etme yeteneği de insan türünün geçmeyen ve iyileşmeyen özellikleri arasında. Bu konuda, dışardan kolayca kışkırtılabilen müthiş kapasitesi var. Nefret adına gidip komşusunun çocuğunun kafasını kesip cesedinin üzerine işeyebiliyor. Ve bunu yaparken gülerek resim çektirebiliyor!
Ve bakıyorsunuz bunu yapan “sıradan” bir insan! İşin en korkutucu yanı bu.
UYGARLIK MÜCADELESİ
“Uygarlık” insanın içindeki canavarı terbiye etme mücadelesi olarak da tanımlanabilir. İnsanlığın en şanlı mücadelesidir bu. Uğruna çok kurban verilmiş, epey yol alınmıştır. Savaşkanlık özelliği yok edilemese bile, nasıl savaşması gerektiği konusunda kurallar konmuştur. Örneğin, sivil halka, hele çocuklara dokunmayacaksın denmiştir.
Ama belli ki, canavar kolay kolay terbiye edilemiyor, ilk fırsatta ayağa kalkabiliyor.
Ve bebeleri öldürüp cesetlerinin üzerine işeyebiliyor!
Bir kez daha gördük ki, insanın kötü özü çok inatçı.
Gördük ki, başlangıçta bunları tedavi etmeye çalışan; iyilik, sevgi ve kardeşlik vaat eden inançlar, dinler, ideolojiler bunlara teslim oluyor, hatta onların aleti haline geliyorlar.
Hahamlar, hocalar, mollalar, papazlar, brahminler, en başta gelen savaş kışkırtıcısı ve nefret tüccarı olabiliyorlar!
Ve sonuç ortada: Geçen hafta boyunca görüntülerini gördük!
Ne büyük çelişki: İnsanlığın en büyük düşmanı insan!
Photo source: https://www.aa.com.tr/en/middle-eas...-in-israeli-attacks-exhibited-in-gaza/2279645