'O yanaklar'

Katılım
25 Eyl 2023
Mesajlar
11,438
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Futbol üzerine yazılmış Simon Kuper imzalı kült kitaptır “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”… Ve kitabın girizgahında Simon Kuper Türkiye ve futbol üzerine yazdığı bölümde; “Türkler sonunda iyi futbol oynamanın yalnızca bir yolu oldugunu kabullendiler: Brezilyalılar'ın hünerini, ltalyanlar'ın savunmasını, Almanlar'ın çalışma ahlakını, Hollandalılar'ın hareket yeteneğini birleştirmek. Futbol, ulusal üslupların işe yaramadığı bir endüstri. Bütün farklı öğelere sahip olmanız gerekiyor. Ben bu kitabı yazarken Bora Milutinovic Santa Barbara’da bana şunu söylemişti: En iyi futbol her yerde aynıdır.” Notunu düşerken, Türk futbolundan alınma bir metafor çok açık: Avrupa'nın etkilerine maruz kalmak her şeyi değiştiriyor. Nasıl ispanya,Portekiz ya da Yunanistan AB'ye katılmalan sayesinde son otuz yılda birer Avrupa demokrasisi haline geldiyse, Türk futbolu da UEFA'da oynaması sayesinde Avrupalı oldu. Belki Türkiye'nin 'farklı bir kültürü, farklı bir yaklaşımı, farklı bir yaşam biçimi' var ama futboldan çıkarılacak ders bunlann değişebileceğidir. Kültürler sonsuza dek ve değişmeden gitmez. Değişime itilirlerse değişebilirler. Türkiye'nin geleceği için futbol bir metaforsa, Giscard d'Estaing'in vardığı sonuç yanlış demektir. ‘Türkler' 'Avrupalılar'la çalışabilir. Bir ülkeye ona çok yakın bir model verin - ister Avrupa tipi demokrasi olsun, ister Avrupa tipi futbol -, eğer o ülke o modele öykünmek istiyorsa, eğer o model futbol maçlannı kazanmak ya da zenginleşmekle ilintiliyse, öykünebilir. Öte yandan, eğer Avrupa, m.odelini Türkiye'nin elinden alırsa, Türkiye’ de o modele öykünmeyecektir. Elbette bir Avrupa demokrasisi olmak, Avrupai bir futbol takımı olmaktan daha zor. Ama yollar aynı: modelin ne olduğunu anlamak, ona öykünmeyi arzulamak, modelin bilgisini yaymak üzere iki yönlü gidip gelen insanlann var olması. Futbol yaşam değildir, ama arada paralellikler vardır. Cümlelerini ilave eder. Türkiye’de futbol futbolcu, hakem ve yöneticiler üçgeninde ne kadar gelişme sağlamış? Ne kadar ilerlemiş? Diye sorgularsanız görünen tek şey ilerleme değil aksine dibe vuruş resmini net görürsünüz. Bu ülkede futbolu son 30 senedir yönettiğini zannedenler “kazanmak için her yol mübahtır” anlayışını kendilerine ana fikir olarak benimsediler ve daha da kötüsü, onların benimsediği bu düşünceyi ve bu düşüncenin getirdiği sadece adı “başarıları” “galibiyetleri” çılgınca destekleyen, sorgulamayan bir kitle oluşturdular. Bu kitle kulüplerin kongre üyeleri ve tribünde taraftar olarak iki sınıfa ayrılmaktadır. Kongre üyesi bölümü bu zihniyeti rakiplerin üzerinde hegomanya kurmak üzere seçerler, tribün bölümü ise bu seçilen fikrin her getirisini alkışlar hatta rakibine tezahürat yoluyla laf sokma yarışına da girer. Son Beşiktaş – Galatasaray maçında Galatasaray tribünlerinden “Ali Koç gelsin sizi kurtarsın!” tezahüratı da tamamen “gazsal” problemdir. Koç Grubu ile Beşiktaş arasındaki sponsorluk anlaşmalarının geçmişe dönük uzun yılları kapsayan bir bölümü vardır ki! Sayın Ali Koç’un bu durumla alakası olmadığını biraz okuyan, araştıran anlar. Şimdi “gazsal” problem yaşayanlara; siz Ali Koç üzerinden Koç Grubu ve Beşiktaş’ı aynı kefeye koymaya çalışıyorsunuz da peki çok değerli başkanınızın bir partinin İBB Başkan aday tanıtım organizasyonunda, sayın adayın iki elinin arasına gülerek teslim ettiği yanaklara ne diyeceksiniz? Hangi beklentiler ile o yanaklar, o ellerin arasına teslim edilmiştir. Bu arada sayın başkanınızın 28.03.2017 tarihinde “Yönetim olarak A.E. ve H.Ş.’ü FETÖ bağlantıları çerçevesinde kulüpten ihraç ettik. İhraçlarının sebebi budur” açıklamaları hala hafızalarda taptaze dururken, bu açıklama “himmet ve dua” ile gelen haksız kazançların delili iken biraz da bu gerçekleri sorgulayıp, dönüp kendi içinizde hesaplaşmanız gerekmiyor mu?.. Mehmet Eyüp Yardımcı | Duhuliye
 
Üst