Aman dişinizi fırçalarken suyu açık bırakmayın, aman bahçenizi sulamayın, aman emisyonları azaltalım, olmadı sınırda karbon vergisi koyalım, karbon ayak izimizi küçültelim derken dünyanın herhangi bir yerindeki bir savaş “her şey boşuna mı?” dedirtiyor insana. Benzer bir yazıyı tam bir yıl önce Ukrayna Rusya savaşı dolayısıyla ile yazmıştım. Şimdi de İsrail Filistin savaşı; canımızı çok yakacak. Binlerce masum insanın ölümü ile birlikte doğmamış çocukların bile hayatına mal olacak.
Bir savaşın anlamı herkes için farklı olsa da tek bir doğrusu vardır; savaşın kazananı olmaz.
İstesek de istemesek de binlerce kilometre uzaklıktaki savaşlar, hepimizi, çocuklarımızı çok ama çok yakından ilgilendiriyor. Coğrafyanın neresinde olursa olsun savaş nedeniyle kullanılan her bir silahın, sizin, bizim, hepimizin çocuklarının geleceğini yakından ilgilendirdiği gibi. Çünkü bir bomba, ağırlığının binlerce katı emisyona neden oluyor ve bu kirliliğin sınırı yok. İklim Krizinin nedeni olan Sera gazlarını arttıran bu kirli gazlar, tüm dünyayı etkiliyor.
İsrail Filistin savaşında hayatını kaybedenler, yaralılar, rehineler var. Ölen sayısı her an artıyor. Sayısız bomba atılıyor. O ülkeler ölümü anında yaşarken, binlerce kilometre uzaklıkta olan diğer ülkeler de de ölüm kol geziyor. Henüz doğmamış çocuklar için yaşanamaz bir dünyaya yaratılıyor. Televizyonlardan izlediğimiz o bomba görüntüleri var ya, ağırlıklarının çok üstünde, tonlarca emisyonun dünyaya yayılmasına neden oluyorlar. Sera gazlarının artmasına neden olacak binlerce ton emisyondan, başta karbondioksit, metan olmak üzere tonlarca kirli gazdan söz ediyorum.
İklim Krizi İklim değişikliğinin sınırları aşması ile başlayan bir süreç. İklim değişikliği uzun ama çok uzun zaman diliminde gerçekleşiyorsa normal bir durum. Yani, milyonlarca yıl içinde dünyanın sıcaklığı yarım derece değişiyorsa İklim Değişikliği, bir iki yüzyıl içinde yarım derece değişiyorsa, biz buna İklim Krizi diyoruz. İklim krizi kaçınılmaz bir noktada artık, dünyanın en fazla 1.5 derece ısınmaya toleransı varken, son zamanlarda yaşanan savaşlar sebebi ile de bu toleransın çok ve çok üzerinde bir sıcaklık öngörüyor artık uzmanlar.
Yakın tarihimizde yaşanan Afganistan’da 20 yıl süren savaş, yanı başımızdaki Suriye savaşı ve yüzyılımızın son savaşı Ukrayna Rusya savaşı derken şimdi de İsrail Filistin savaşı; İklim Krizini önlemek için yapılan çalışmalar için “Boşuna mı kürek çekiliyor?” dedirtiyor insana. Geçtiğimiz yıllar dünya için umut dolu olmuştu. Ülkelerin bazıları iklim krizinin etkisinin azaltılması için alınması gereken önlemleri planladılar, toplantılar yaptılar; “dünyanın ısısını 1.5 derece de tutabilirsek çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz” dediler. Bazıları ise bir yandan taahhütlerini verirken bir yandan da ASKERİ POSTAL KARBON İZİNE imzalarını attılar.
Askeri Postal Karbon İzi (The Carbon Boot Print of the Military). Bu kavram ile askeri operasyonların yani savaşların tüm boyutlarıyla neden olduğu toplam emisyonlar kastediliyor.
BİR SAVAŞ DEDİĞİMİZDE NELER GELİYOR AKLIMIZA? şöyle bir düşünelim;
Düşünebiliyor musunuz, kullanılan fosil yakıtları? Kömürü, petrolü, doğalgazı…
“Askeri Postal Karbon İzi”ni doğru tahlil edebilmek için, sadece orduya ve onun operasyonlarına değil,
ayrıca silah ve diğer askeri malzeme üreten sanayilere de bakılması gerekiyor.
Çünkü bu üretimlerde çok çeşitli hammadde kullanıyor. Ayrıca bu hammaddeler ile üretilen ekipmanlar kullanıldığında ciddi olumsuz çevresel etkiler yaratıyor. İşte bu etkinin toplamına ‘Askeri Postal Karbon İzi’ adı veriliyor. Bu etkinin hangi ölçüde sera gazı emisyonuna yol açtığına dair net bilgiler yok dünyada ve ülkemizde; o nedenle özgün çalışmalara ve araştırmalara başvuruluyor.
Bir askeri operasyon sırasında yayılan karbondioksiti öngörmek çok zor, ancak bazı veriler var elbette. Bir kaçını buraya yazarsam neden söz ettiğim az çok anlaşılır diye düşünüyorum.
Verileri ile yola çıkılarak, savaş uçakları ve onların attığı bombaların atmosfere ne kadar ciddi düzeyde sera gazı gönderdiğini tahmin edebilmek zor değil.
YA SAVAŞ SONRASI… Aslında bu boyutu en korkuncu ve büyük bir sorun İKLİM KRİZİ için.
Savaşın etkileri diyoruz buna; çatışmaların neden olduğu yangınlar, çatışma süresince ormansızlaştırma, kuraklık, göçler, bulaşıcı hastalıklar, gıda ve su kıtlığı en somut görülen etkiler.
Bu ne demek? Bu şu demek? Bir toplumun bebeklerin, çocukların ve gençlerinin göç etmesi demek. Bir bölgenin ekolojik dengesinin, biyoçeşitliliğinin, ormanlarının, tarım arazilerinin, denizlerinin, su kaynaklarının yok olması demek. Yanı başımızda yaşanan Suriye savaşı ile ilgili birkaç veri konuyu daha netleştirecektir diye düşünüyorum.
Hollanda kökenli bir barış örgütü olan PAX tarafından yürütülen bir uydu analizine göre, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetinde yüz binlerce dönümlük tarım arazisi yangınlarla kavruldu. Ülkenin ormanlarının yüzde 76’sı sahil bölgesinde yer alıyordu ancak çatışmalar sırasında bu orman örtüsü hızla tükendi. Yapılan top atışları yangınları tutuşturdu, ekinler ve otlaklar yandıkça geriye kararmış topraklar kaldı. Ülkemizdeki milyonlarca mültecinin geri dönmek istememelerinin bir sebebi de işte dönecek topraklarının kalmaması.
PAX’ın raporuna göre, Bölgede temiz suya, havaya ve toprağa erişim bir sorun olurken, savaşın zehir saçan kalıntılarının etkilerinin ortadan kaldırılması ya çok uzun yıllar alacak ya da bu hiç mümkün olmayacak. Savaşın neden olduğu doğa tahribatına toprağın katmanındaki tahribatları da dâhil etmek gerekiyor. Bir yandan yangınlar toprağın üzerindeki bitki örtüsünü yok ederken, diğer yandan bombanın içeriğindeki kimyasallar ve toprağa dökülen askeri atıklar yüzünden toprak zehirleniyor. Keza toprağa mayın döşenmesi de ayrı bir mesele. Bu felaketler yerel ya da ulusal değil küresel, bu yüzden de tek bir ülkede bunlarla baş edilemez. İklim krizine yol açan faktörleri ortadan kaldırabilmek tek bir ülkenin sorunu olamaz.
1934 yılında Amerikalı Demokrat Senatör Gerald Nye resmi bir soruşturma panelinin başkanlığını yaparken savaşla ilgili olarak şunları söylemişti: “Savaşın ulusal onur ya da savunma ile hiç bir ilgilisi yoktur, savaş bir avuç insanın kârlarıyla ilgilidir”.
İklim Değişikliğinin kapitalizmin güçlenmesi ile İklim Krizine evirildiği gerçeği yadsınamaz. Sanayi devrimi ile başlayan bu sürecin başta savaş ekonomisi olmak üzere bir çok kaynakla da maalesef desteklendiğini görebiliyoruz. Silahsızlanmanın başlatılması ve savaşlara son verilmesi gezegende insanlık için bir umut, iklim krizinin çözümüne ilişkin büyük bir adım olacaktır.
Bir savaşın anlamı herkes için farklı olsa da tek bir doğrusu vardır; savaşın kazananı olmaz.
İstesek de istemesek de binlerce kilometre uzaklıktaki savaşlar, hepimizi, çocuklarımızı çok ama çok yakından ilgilendiriyor. Coğrafyanın neresinde olursa olsun savaş nedeniyle kullanılan her bir silahın, sizin, bizim, hepimizin çocuklarının geleceğini yakından ilgilendirdiği gibi. Çünkü bir bomba, ağırlığının binlerce katı emisyona neden oluyor ve bu kirliliğin sınırı yok. İklim Krizinin nedeni olan Sera gazlarını arttıran bu kirli gazlar, tüm dünyayı etkiliyor.
İsrail Filistin savaşında hayatını kaybedenler, yaralılar, rehineler var. Ölen sayısı her an artıyor. Sayısız bomba atılıyor. O ülkeler ölümü anında yaşarken, binlerce kilometre uzaklıkta olan diğer ülkeler de de ölüm kol geziyor. Henüz doğmamış çocuklar için yaşanamaz bir dünyaya yaratılıyor. Televizyonlardan izlediğimiz o bomba görüntüleri var ya, ağırlıklarının çok üstünde, tonlarca emisyonun dünyaya yayılmasına neden oluyorlar. Sera gazlarının artmasına neden olacak binlerce ton emisyondan, başta karbondioksit, metan olmak üzere tonlarca kirli gazdan söz ediyorum.
İklim Krizi İklim değişikliğinin sınırları aşması ile başlayan bir süreç. İklim değişikliği uzun ama çok uzun zaman diliminde gerçekleşiyorsa normal bir durum. Yani, milyonlarca yıl içinde dünyanın sıcaklığı yarım derece değişiyorsa İklim Değişikliği, bir iki yüzyıl içinde yarım derece değişiyorsa, biz buna İklim Krizi diyoruz. İklim krizi kaçınılmaz bir noktada artık, dünyanın en fazla 1.5 derece ısınmaya toleransı varken, son zamanlarda yaşanan savaşlar sebebi ile de bu toleransın çok ve çok üzerinde bir sıcaklık öngörüyor artık uzmanlar.
Yakın tarihimizde yaşanan Afganistan’da 20 yıl süren savaş, yanı başımızdaki Suriye savaşı ve yüzyılımızın son savaşı Ukrayna Rusya savaşı derken şimdi de İsrail Filistin savaşı; İklim Krizini önlemek için yapılan çalışmalar için “Boşuna mı kürek çekiliyor?” dedirtiyor insana. Geçtiğimiz yıllar dünya için umut dolu olmuştu. Ülkelerin bazıları iklim krizinin etkisinin azaltılması için alınması gereken önlemleri planladılar, toplantılar yaptılar; “dünyanın ısısını 1.5 derece de tutabilirsek çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz” dediler. Bazıları ise bir yandan taahhütlerini verirken bir yandan da ASKERİ POSTAL KARBON İZİNE imzalarını attılar.
Askeri Postal Karbon İzi (The Carbon Boot Print of the Military). Bu kavram ile askeri operasyonların yani savaşların tüm boyutlarıyla neden olduğu toplam emisyonlar kastediliyor.
BİR SAVAŞ DEDİĞİMİZDE NELER GELİYOR AKLIMIZA? şöyle bir düşünelim;
- Yurt içinde ve yurt dışında askeri operasyonlar
- Silahlar, gemiler, uçaklar, tanklar, toplar, bombalar
- Askeri üstlerin, karakolların kurulması
- Askeri ekipmanların üretimi
- Enerji kullanımı
- Gıda tüketimi, atıklar
Düşünebiliyor musunuz, kullanılan fosil yakıtları? Kömürü, petrolü, doğalgazı…
“Askeri Postal Karbon İzi”ni doğru tahlil edebilmek için, sadece orduya ve onun operasyonlarına değil,
ayrıca silah ve diğer askeri malzeme üreten sanayilere de bakılması gerekiyor.
Çünkü bu üretimlerde çok çeşitli hammadde kullanıyor. Ayrıca bu hammaddeler ile üretilen ekipmanlar kullanıldığında ciddi olumsuz çevresel etkiler yaratıyor. İşte bu etkinin toplamına ‘Askeri Postal Karbon İzi’ adı veriliyor. Bu etkinin hangi ölçüde sera gazı emisyonuna yol açtığına dair net bilgiler yok dünyada ve ülkemizde; o nedenle özgün çalışmalara ve araştırmalara başvuruluyor.
Bir askeri operasyon sırasında yayılan karbondioksiti öngörmek çok zor, ancak bazı veriler var elbette. Bir kaçını buraya yazarsam neden söz ettiğim az çok anlaşılır diye düşünüyorum.
- Bir B-52 Sratofortress’in (Amerikalı Boeing şirketi tarafından üretilmiş uzun menzilli stratejik bombardıman uçağıdır) bir saatte tükettiği yakıtın, ortalama bir otomobil sürücüsünün 7 yılda tüketebildiği bilgisi var örneğin;
- Bir B2 Bombardıman uçağının 251 metrik ton emisyona neden olduğu,
- Tipik bir bombanın ağırlığının ise 230 kg olduğu ancak neden olduğu emisyon gazı miktarının bombanın ağırlığının binlerce katı kadar olduğu,
Verileri ile yola çıkılarak, savaş uçakları ve onların attığı bombaların atmosfere ne kadar ciddi düzeyde sera gazı gönderdiğini tahmin edebilmek zor değil.
YA SAVAŞ SONRASI… Aslında bu boyutu en korkuncu ve büyük bir sorun İKLİM KRİZİ için.
Savaşın etkileri diyoruz buna; çatışmaların neden olduğu yangınlar, çatışma süresince ormansızlaştırma, kuraklık, göçler, bulaşıcı hastalıklar, gıda ve su kıtlığı en somut görülen etkiler.
Bu ne demek? Bu şu demek? Bir toplumun bebeklerin, çocukların ve gençlerinin göç etmesi demek. Bir bölgenin ekolojik dengesinin, biyoçeşitliliğinin, ormanlarının, tarım arazilerinin, denizlerinin, su kaynaklarının yok olması demek. Yanı başımızda yaşanan Suriye savaşı ile ilgili birkaç veri konuyu daha netleştirecektir diye düşünüyorum.
Hollanda kökenli bir barış örgütü olan PAX tarafından yürütülen bir uydu analizine göre, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetinde yüz binlerce dönümlük tarım arazisi yangınlarla kavruldu. Ülkenin ormanlarının yüzde 76’sı sahil bölgesinde yer alıyordu ancak çatışmalar sırasında bu orman örtüsü hızla tükendi. Yapılan top atışları yangınları tutuşturdu, ekinler ve otlaklar yandıkça geriye kararmış topraklar kaldı. Ülkemizdeki milyonlarca mültecinin geri dönmek istememelerinin bir sebebi de işte dönecek topraklarının kalmaması.
PAX’ın raporuna göre, Bölgede temiz suya, havaya ve toprağa erişim bir sorun olurken, savaşın zehir saçan kalıntılarının etkilerinin ortadan kaldırılması ya çok uzun yıllar alacak ya da bu hiç mümkün olmayacak. Savaşın neden olduğu doğa tahribatına toprağın katmanındaki tahribatları da dâhil etmek gerekiyor. Bir yandan yangınlar toprağın üzerindeki bitki örtüsünü yok ederken, diğer yandan bombanın içeriğindeki kimyasallar ve toprağa dökülen askeri atıklar yüzünden toprak zehirleniyor. Keza toprağa mayın döşenmesi de ayrı bir mesele. Bu felaketler yerel ya da ulusal değil küresel, bu yüzden de tek bir ülkede bunlarla baş edilemez. İklim krizine yol açan faktörleri ortadan kaldırabilmek tek bir ülkenin sorunu olamaz.
1934 yılında Amerikalı Demokrat Senatör Gerald Nye resmi bir soruşturma panelinin başkanlığını yaparken savaşla ilgili olarak şunları söylemişti: “Savaşın ulusal onur ya da savunma ile hiç bir ilgilisi yoktur, savaş bir avuç insanın kârlarıyla ilgilidir”.
İklim Değişikliğinin kapitalizmin güçlenmesi ile İklim Krizine evirildiği gerçeği yadsınamaz. Sanayi devrimi ile başlayan bu sürecin başta savaş ekonomisi olmak üzere bir çok kaynakla da maalesef desteklendiğini görebiliyoruz. Silahsızlanmanın başlatılması ve savaşlara son verilmesi gezegende insanlık için bir umut, iklim krizinin çözümüne ilişkin büyük bir adım olacaktır.