Geçtiğimiz günlerde bir kadın sosyal medya hesabı üzerinden şehirlerarası otobüste yaşadığı bir mağduriyeti (!) paylaştı.
Mağdur olduğu durum, bir otobüs dolusu insanın kendisinin namaz kılmasını beklememesiydi.
Verdiği detaylara göre bavulların indiriliş aşamasında çimlerin üzerinde namazını kılmış, 2 dakika beklettiği için de yolcular ve muavin tarafından hakaret ve bağırışa maruz kalmıştı.
İslam dininde kişi herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi durumunda seferi sayılır. Kaza namazları gibi de çözümleri de vardır.
Kişi bu nimetlerden faydalanmak yerine kendi konforu için tüm otobüsü bekletmeyi yeğlemişti. Davranışı sonrasında da karşılığında hakaretler ve bağrışlar duyduğunu aktarıyordu.
Otobüstekilerin kendisine “kes sesini, gerizekalı, aptal” gibi aşağılayıcı ifadeler kullandığını söylüyor. Karşı tarafın susmaması durumunda kendisinin de susmayacağını belirtiyor fakat bir otobüs dolusu insanın şahsına cephe alacak boyutta bağrışını ve hakaretlerini belirtirken kendisinin hangi kelimeler kullandığına yer vermiyordu.
Paylaşımın geri kalan kısmında da yolcuların ve muavinin yine kendisinin susmasını istediğini belirtiyordu. Ne yazık ki şahsın neler dediğini söylemediği için bilemiyoruz.
Tek bildiğimiz bir otobüs dolusu insanın kişisel ibadet ihtiyacı yüzünden bir kişiyi beklemesi ancak mağdurun yine de bekleten kişi olması.
Bu ilk ve tek örnek mi? Tabii ki hayır.
Namı diğer siyaset uzmanı (!) olarak bilinen Abdurrahman Uzun isimli şahıs da bir mağduriyetini paylaşmıştı.
Uzun’un bahsettiği olay gitti otelle alakalıydı. (Ne kadar şanslı değil mi? Şu dönemde herkes otele gidemiyor...)
Otelde kulağını temizleyecek çöpten duş havlusuna, şampuanından diş fırçasına her şeyin olduğunu fakat seccadenin olmadığını söylüyor.
Gittiği otelde “Niye koymuyorsunuz seccade?” diye sorduğunda, “Bizim müşterilerimiz namaz kılmıyor” cevabını aldığını ve “Belki içlerinden birisi kılacak” cevabını verdiğini söylüyor.
Bakın yine ‘birisi’ ifade.
Öncelikle otellerin birçoğunda seccade olduğunu, hatta mescit olduğunu belirtelim.
Ancak aklındaki düşünce sadece ‘birisi’ olsa bile Siyasal İslamcının mağduriyete kurban gitmesi.
Üstelik dini vecibelerini yerine getiren insanların ne olur, ne olmaz diyerek yanlarında seccade bulundurması da gayet olağan bir davranış.
Peki öncelikli sorun her bir otelde seccade olmaması mı? Yoksa halkın otele gidecek durumu olmaması mı?
Gitmeyerek de cezalandırmış oluyoruz aslında değil mi? Ne güzel...
Mağduriyetler biter mi? Asla...
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Muhammet Emin Ay, mezuniyet töreninde, kendisine 'birincilik konuşması' yaptırılmadığını söylemişti.
Bunun nedeni olarak ise konuşma metninde ‘28 Şubat’a ve Necmettin Erbakan'a dair göndermelerin bulunmasını göstermişti.
Olayın aslı böyle miydi peki?
Muhammet Emin Ay siyasi görüşünden dolayı mı konuşamamıştı?
Yine hayır tabii ki, durum yine Siyasal İslam’ın mağduriyet oyunuydu...
Öncelikle bölümdeki tek birinci Ay değildi. 4 birinciden birisiyi kendisi. Ve diğer isimler de konuşmalarını yapamamışlardı.
Sebebi ise sürenin yetersizliğiydi.
Olaydaki sıkıntılı nokta protokolün 50 dakika konuşması ve 4 birinciden hiçbirine sıra kalmamasıydı.
Yani ne siyasi görüşü engeldi konuşmasına, ne de tek birinci kendisiydi...
Bu durumdan da Siyasal İslam mağduriyet çıkarmayı başarmıştı.
Çok sık örneklerini gördüğümüz başka bir durum daha var. Üstelik çift taraflı hadiseler olarak görülüyor.
Türban takan birine türban takmayan kişilerin hakaretvari sözleri ve aynı durumun tam tersi şekilde sirayet etmesi. Son yıllarda oldukça sık görülür oldu.
İki durumun da ne kadar utanç verici olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Ancak Siyasal İslam mağduriyeti öyle bir noktaya geldi ki birebir şekilde eşit derecede sorunlu olan durumda bile tamamen kendisini haklı gösterebiliyor ve her olayın sonucunu 28 Şubat’a bağlayabiliyor.
O dönemde gerçek bir mağduriyet yaşanmıştı evet.
28 Şubat 1997 postmodern darbesi ile.
Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla "irtica"ya karşı ordu ve bürokrasi merkezli bir süreç başlatılmıştı.
Şunu söyleyebiliriz:
Aradan geçen onca süre zarfında kendilerini mağdur edenler yönetimde.
Fakat yine mağdur kendileri,
Kendi yönettikleri düzende...
Mağdur olduğu durum, bir otobüs dolusu insanın kendisinin namaz kılmasını beklememesiydi.
Verdiği detaylara göre bavulların indiriliş aşamasında çimlerin üzerinde namazını kılmış, 2 dakika beklettiği için de yolcular ve muavin tarafından hakaret ve bağırışa maruz kalmıştı.
İslam dininde kişi herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi durumunda seferi sayılır. Kaza namazları gibi de çözümleri de vardır.
Kişi bu nimetlerden faydalanmak yerine kendi konforu için tüm otobüsü bekletmeyi yeğlemişti. Davranışı sonrasında da karşılığında hakaretler ve bağrışlar duyduğunu aktarıyordu.
Otobüstekilerin kendisine “kes sesini, gerizekalı, aptal” gibi aşağılayıcı ifadeler kullandığını söylüyor. Karşı tarafın susmaması durumunda kendisinin de susmayacağını belirtiyor fakat bir otobüs dolusu insanın şahsına cephe alacak boyutta bağrışını ve hakaretlerini belirtirken kendisinin hangi kelimeler kullandığına yer vermiyordu.
Paylaşımın geri kalan kısmında da yolcuların ve muavinin yine kendisinin susmasını istediğini belirtiyordu. Ne yazık ki şahsın neler dediğini söylemediği için bilemiyoruz.
Tek bildiğimiz bir otobüs dolusu insanın kişisel ibadet ihtiyacı yüzünden bir kişiyi beklemesi ancak mağdurun yine de bekleten kişi olması.
Bu ilk ve tek örnek mi? Tabii ki hayır.
Namı diğer siyaset uzmanı (!) olarak bilinen Abdurrahman Uzun isimli şahıs da bir mağduriyetini paylaşmıştı.
Uzun’un bahsettiği olay gitti otelle alakalıydı. (Ne kadar şanslı değil mi? Şu dönemde herkes otele gidemiyor...)
Otelde kulağını temizleyecek çöpten duş havlusuna, şampuanından diş fırçasına her şeyin olduğunu fakat seccadenin olmadığını söylüyor.
Gittiği otelde “Niye koymuyorsunuz seccade?” diye sorduğunda, “Bizim müşterilerimiz namaz kılmıyor” cevabını aldığını ve “Belki içlerinden birisi kılacak” cevabını verdiğini söylüyor.
Bakın yine ‘birisi’ ifade.
Öncelikle otellerin birçoğunda seccade olduğunu, hatta mescit olduğunu belirtelim.
Ancak aklındaki düşünce sadece ‘birisi’ olsa bile Siyasal İslamcının mağduriyete kurban gitmesi.
Üstelik dini vecibelerini yerine getiren insanların ne olur, ne olmaz diyerek yanlarında seccade bulundurması da gayet olağan bir davranış.
Peki öncelikli sorun her bir otelde seccade olmaması mı? Yoksa halkın otele gidecek durumu olmaması mı?
Gitmeyerek de cezalandırmış oluyoruz aslında değil mi? Ne güzel...
Mağduriyetler biter mi? Asla...
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Muhammet Emin Ay, mezuniyet töreninde, kendisine 'birincilik konuşması' yaptırılmadığını söylemişti.
Bunun nedeni olarak ise konuşma metninde ‘28 Şubat’a ve Necmettin Erbakan'a dair göndermelerin bulunmasını göstermişti.
Olayın aslı böyle miydi peki?
Muhammet Emin Ay siyasi görüşünden dolayı mı konuşamamıştı?
Yine hayır tabii ki, durum yine Siyasal İslam’ın mağduriyet oyunuydu...
Öncelikle bölümdeki tek birinci Ay değildi. 4 birinciden birisiyi kendisi. Ve diğer isimler de konuşmalarını yapamamışlardı.
Sebebi ise sürenin yetersizliğiydi.
Olaydaki sıkıntılı nokta protokolün 50 dakika konuşması ve 4 birinciden hiçbirine sıra kalmamasıydı.
Yani ne siyasi görüşü engeldi konuşmasına, ne de tek birinci kendisiydi...
Bu durumdan da Siyasal İslam mağduriyet çıkarmayı başarmıştı.
Çok sık örneklerini gördüğümüz başka bir durum daha var. Üstelik çift taraflı hadiseler olarak görülüyor.
Türban takan birine türban takmayan kişilerin hakaretvari sözleri ve aynı durumun tam tersi şekilde sirayet etmesi. Son yıllarda oldukça sık görülür oldu.
İki durumun da ne kadar utanç verici olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Ancak Siyasal İslam mağduriyeti öyle bir noktaya geldi ki birebir şekilde eşit derecede sorunlu olan durumda bile tamamen kendisini haklı gösterebiliyor ve her olayın sonucunu 28 Şubat’a bağlayabiliyor.
O dönemde gerçek bir mağduriyet yaşanmıştı evet.
28 Şubat 1997 postmodern darbesi ile.
Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla "irtica"ya karşı ordu ve bürokrasi merkezli bir süreç başlatılmıştı.
Şunu söyleyebiliriz:
Aradan geçen onca süre zarfında kendilerini mağdur edenler yönetimde.
Fakat yine mağdur kendileri,
Kendi yönettikleri düzende...