Aslında bazı şeylerin tesadüf olması tesadüfi olmuyor belki de, tam Sakarya Milletvekilinin vekil maaşlarından şikayetçi olduğunu öğrendiğimiz gün, eski Hazine Bakanının da bildik bir Holdinge üst düzey yönetici olarak işe başladığını öğrendik.
Baştan söyleyeyim
Önce AKP Sakarya Milletvekili Lütfi Bayraktar vekil maaşlarının masraflarını karşılamadığından yakındı. 'Az demiyorum ama yapılan işe göre düşük kalıyor" dedi. Yapılan işi tanımlarken de düğüne nişana gidip takı takmaktan yaptıkları yol için harcadıkları mazottan bahsetti. Ben üzerine daha bir sürü masraf eklerim aslında, yani haksız değil sayın vekil. Mesela seçim bölgesinden meclise gelen heyetlerin ağırlanması gibi daha bir sürü masrafları var ve evet 73 değil 173 olsa yetişmez.
Konuya verilen tepkiler de haklıydı elbette emeklinin asgari ücretlinin durumu misal olarak gösterildi sayın vekile.
Ancak aynı saatlerde Eski Hazine Bakanı Lütfi Elvan'ın da Kalyon İnşaat şirketinde Yönetim Kurulu Başkan vekili olarak işe başladığını öğrendik. Elvan kesinlikle birikimli, yetişmiş bir insan ama muhtemelen bir holding Yönetim kurulu başkan vekilliği için daha uygun bir isim bulabilirdi. Hele de bu Holding Türkiye'nin son yıllarına damga vurmuş bir holding ise.
İşte bu iki olay üst üste gelince benim de aklıma ilişki biçimlerini değiştirme zorunluluğu geldi.
Mesela ilk örnekten hareketle vekille seçmen ve parti teşkilatı arasındaki ilişki biçiminin değiştirilmesi gerekliliği noktasına ulaşabiliriz. Kişinin vekil seçilmesini sağlayan seçmen ve teşkilatın alacaklı olması durumu, vekilin yeniden seçilme arzusuyla doğru orantılı ve bu bir alacaklı borçlu ilişkisi doğuruyor doğal olarak. Bu ilişki biçiminin düzelmesi çok derin ve kültürel bir mesele aslında, ama sayın vekil parasının yetmediğini anlatırken bu işe bu para az diyor ya işte oraya dikkat etmek gerekiyor. Çünkü sayın vekilin masraf kalemleri olarak bahsettiği şeyler ise dahil değil, bir çeşit alacak verecek meselesi. Bu da yeniden seçilmekle ilgili olarak ödenmesi gereken hem bir borç hem de yatırım. Aynı sayın vekil durumu anlatırken bu iş kutsal olmasa yapılmaz da diyor. Halbuki layıkıyla yapılan her iş kutsaldır ve karşılığında az ya da çok para alınan hiçbir iş kutsal değildir. Bu durumda yeniden vekil olmak için o harcamaları yapmak yerine gerçekten iş yapmış olsa bir kutsiyet atfetmek mümkün olabilir.
Ama seçmen de onun memleket için iş yapmasını değil bizatihi kendisi için bir şeyler yapmasını bekliyor. Olay böylece bir kısır döngüye giriyor.
İkinci olay yani Sayın Bakanın bir Holdinge üst düzey yönetici olması olayı ise yine bir ilişki biçimi sorunu ki bu da aslında tek örnek değil, daha aşağıda bürokrat seviyesinde bunlar hep oluyor.
Daha önce masanın karşı taraflarında muhatap olmuş iş adamı ve bürokrat ve/veya siyasetçi bir zaman sonra aynı tarafa geçerek başka bir bürokratın ya da siyasetçinin karşısına oturuyor. Maksat işleyişe vakıf olmak kadar basit olamaz, en azından hiyerarşi den faydalanmak olabilir ama mesela.
Burada da başlangıçta kurulan ilişki biçimi ile ilgili sıkıntı ortaya çıkıyor. İşadamı ve bürokrat ya da siyasetçi arasında bir borç alacak ilişkisi oluşuyor, konunun rüşvet olması gerekmiyor. Oluşan samimiyet neticesinde elde edilen karşılıklı bazı avantajlar ilişki biçimini enfekte ediyor. Hem bir taraftan en basit şekliyle hiyerarşik olarak hem de diğer taraf için yapılan yatırımların karşılığı olarak.
Evet her iki olay da aslında kendi başına en azından rahatsız edici ama çok derin sorunlar, bugünün ve bu insanların sorunları da değil yapısal sorunlar
Baştan söyleyeyim
Önce AKP Sakarya Milletvekili Lütfi Bayraktar vekil maaşlarının masraflarını karşılamadığından yakındı. 'Az demiyorum ama yapılan işe göre düşük kalıyor" dedi. Yapılan işi tanımlarken de düğüne nişana gidip takı takmaktan yaptıkları yol için harcadıkları mazottan bahsetti. Ben üzerine daha bir sürü masraf eklerim aslında, yani haksız değil sayın vekil. Mesela seçim bölgesinden meclise gelen heyetlerin ağırlanması gibi daha bir sürü masrafları var ve evet 73 değil 173 olsa yetişmez.
Konuya verilen tepkiler de haklıydı elbette emeklinin asgari ücretlinin durumu misal olarak gösterildi sayın vekile.
Ancak aynı saatlerde Eski Hazine Bakanı Lütfi Elvan'ın da Kalyon İnşaat şirketinde Yönetim Kurulu Başkan vekili olarak işe başladığını öğrendik. Elvan kesinlikle birikimli, yetişmiş bir insan ama muhtemelen bir holding Yönetim kurulu başkan vekilliği için daha uygun bir isim bulabilirdi. Hele de bu Holding Türkiye'nin son yıllarına damga vurmuş bir holding ise.
İşte bu iki olay üst üste gelince benim de aklıma ilişki biçimlerini değiştirme zorunluluğu geldi.
Mesela ilk örnekten hareketle vekille seçmen ve parti teşkilatı arasındaki ilişki biçiminin değiştirilmesi gerekliliği noktasına ulaşabiliriz. Kişinin vekil seçilmesini sağlayan seçmen ve teşkilatın alacaklı olması durumu, vekilin yeniden seçilme arzusuyla doğru orantılı ve bu bir alacaklı borçlu ilişkisi doğuruyor doğal olarak. Bu ilişki biçiminin düzelmesi çok derin ve kültürel bir mesele aslında, ama sayın vekil parasının yetmediğini anlatırken bu işe bu para az diyor ya işte oraya dikkat etmek gerekiyor. Çünkü sayın vekilin masraf kalemleri olarak bahsettiği şeyler ise dahil değil, bir çeşit alacak verecek meselesi. Bu da yeniden seçilmekle ilgili olarak ödenmesi gereken hem bir borç hem de yatırım. Aynı sayın vekil durumu anlatırken bu iş kutsal olmasa yapılmaz da diyor. Halbuki layıkıyla yapılan her iş kutsaldır ve karşılığında az ya da çok para alınan hiçbir iş kutsal değildir. Bu durumda yeniden vekil olmak için o harcamaları yapmak yerine gerçekten iş yapmış olsa bir kutsiyet atfetmek mümkün olabilir.
Ama seçmen de onun memleket için iş yapmasını değil bizatihi kendisi için bir şeyler yapmasını bekliyor. Olay böylece bir kısır döngüye giriyor.
İkinci olay yani Sayın Bakanın bir Holdinge üst düzey yönetici olması olayı ise yine bir ilişki biçimi sorunu ki bu da aslında tek örnek değil, daha aşağıda bürokrat seviyesinde bunlar hep oluyor.
Daha önce masanın karşı taraflarında muhatap olmuş iş adamı ve bürokrat ve/veya siyasetçi bir zaman sonra aynı tarafa geçerek başka bir bürokratın ya da siyasetçinin karşısına oturuyor. Maksat işleyişe vakıf olmak kadar basit olamaz, en azından hiyerarşi den faydalanmak olabilir ama mesela.
Burada da başlangıçta kurulan ilişki biçimi ile ilgili sıkıntı ortaya çıkıyor. İşadamı ve bürokrat ya da siyasetçi arasında bir borç alacak ilişkisi oluşuyor, konunun rüşvet olması gerekmiyor. Oluşan samimiyet neticesinde elde edilen karşılıklı bazı avantajlar ilişki biçimini enfekte ediyor. Hem bir taraftan en basit şekliyle hiyerarşik olarak hem de diğer taraf için yapılan yatırımların karşılığı olarak.
Evet her iki olay da aslında kendi başına en azından rahatsız edici ama çok derin sorunlar, bugünün ve bu insanların sorunları da değil yapısal sorunlar