YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR

şerbetçi

Member
Katılım
25 Eyl 2023
Mesajlar
29,672
Tepkime puanı
0
Puanları
16
YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR

KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR

www.hakanbirol.com


Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Kelebeğin Döngüsü ve Cevdetgiller” kitaplarıyla tanıdığımız “Aslıhan GÜVEN” var.

Merhabalar Aslıhan Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Merhaba. İstanbul Beşiktaş’taki muayenehanemde çok sevdiğim hekimlik mesleğini sürdürüyorum. Dermatoloji-Cildiye Uzman Doktoruyum. Birinci Romanım “Kelebeğin Döngüsü” 2020’de Edebiyatist Yayınevinden çıktı. İki baskı yaptı. Üçüncüye hazırlanıyoruz. İkinci romanım “Cevdetgiller” Doğan Kitap tarafından Kasım 2023 de yayınlandı. Henüz çok yeni ama yoğun ilgi görüyor. Hekimlik ve yazmak dışında; okumayı, yeni bilgiler peşinde koşmayı, araştırma yapmayı, yazmaya yönelik seyahatlere çıkmayı, yogayı, yürüyüşü, doğayı, denizi, müziği ve eğer bulabilirsem; kendisiyle, olduğu haliyle barışık, kompleksiz, üretken insanlarla zaman geçirmeyi severim.



“Cevdetgiller” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?

Cevdetgiller bir ötekileşme romanı. Hepimizin içinde yüzleşmekten korktuğumuz ve bu korkuyu; kendimizden farklı olanları ötekileştirmek yoluyla yatıştırmaya çalıştığımız, zihnimizin ötekileri var. Cevdetgiller; okuru, bohem, renkli ve sıradışı insanların yaşadığı tarihi Cihangir semtinin Arnavut kaldırımlı sokaklarından macera dolu bir yolculuğa çıkararak zihnindeki ötekilerle tanıştırıyor. Yeryüzünde tüm kavgalar, savaşlar, ilişkilerdeki anlaşmazlıklar hep bir ayrımcılık, hep bir ötekileştirme sorunu nedeniyle oluşuyor. Cevdetgiller romanı; okura, ilginç kurgusuyla insan zihnindeki ötekilerin varlığına dikkat çekerek, hem zihnindeki hem de Cihangir’in ötekileşmiş insanlarıyla bağ kurmasını ve anlamasını sağlıyor.

Roman yazmanın en zor yanlarından biri de kurgusal çalışma aşamasıdır. Sizin kitabınız tamamen yaşanmış bir kurguya mı dayanıyor yoksa hayal ürünü mü diyebiliriz?

Cevdetgiller’i tamamen kurmaca edebiyat olarak yazdım. Ama benim tarzım, her zaman ayakları yere basan bir kurmaca yazmak. Okuru hikayenin gerçekliğine inandırmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yazdığım hikayeyi ben ya da tanıdığım bir kişi yaşamamış olsa da, “dünyanın bir yerinde bir kişi bile bu hikayenin bir benzerini yaşamış, ya da yaşama potansiyeli olmalıdır” diye düşünürüm. Bu nedenle kurgu aşamasında araştırma yaparım, okurum, seyahat ederim mutlaka. Aslında bir yazar olarak, belki de bana en fazla heyecan veren de bu kısımdır. Romanın kurgusu öncesi; hayal gücümün tavan yaptığı, araştırma, seyahat etme dönemi en keyifli periyot.

Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?

Aslında “Cevdetgiller” de iki yazar var. Aynı evde, aynı bilgisayarda biri gündüz diğeri gece yazıyor. Hatta bir süre sonra birbirlerinin farkına varıp, birbirlerine de yazmaya başlıyorlar. Romanda “yazmak” üzerine yazmak da var… “Yazmak” üzerine yazmayı seviyorum. İlk romanımda da vardı. Cevdetgiller’de daha da çok var.

Tanrı dahi kendini, isteklerini yazarak anlatmış insanoğluna. Yazmak kalıcılık, varoluştan gelen bir alışkanlık. Yazarak bir dünya yaratmak; kapitalizmle ve onun itaatkar, yeni yetme, teknoloji denen canavar evladıyla, sanal dünyayla, yapay zekayla mücadele etmek pahasına; insana insan olduğunu, duyguları, fikirleri ve hisleriyle var olduğunu hatırlatan asil bir mücadele olduğunu düşünüyorum.

Bakıldığında bir dünya var ve o dünyanın içinde milyonlarca insan da… Buna da “Edebiyat” adı veriliyor. Ama sorulduğunda da hayal deniliyor. Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor?

Edebiyat yazarın zihninde yaşanan bir olgudur. Yaşanan fiziksel dünyanın yazarın zihninde oluşturduğu duygular ve imajlar yaratımla buluşarak edebi bir esere dönüşüyor diye tanımlayabilirim. Yazar aslında yaratımıyla bunu okurlarla paylaşır. Bu tanım tüm sanat dalları için geçerlidir. Resim, tiyatro, sinema; hepsi sanatçının acısıyla, tatlısıyla fiziksel dünyayı yorumlama, algılama ve harmanlayıp yeniden yaratma gücüyle gerçekleşir. Sanatçı bunu egosuyla gerçekleştirir. Sanatçının olmazsa olmazı egosudur. Yaratım gücü buradan gelir.

“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Dijitalleşmeyle dünya her alanda hız kazanıyor. Ancak sanat ve edebiyat, sakinlik, dinginlik ister. Okurken durup düşünmek, sevdiğimiz cümlelerin altını çizmek, hayallere dalmak isteriz. Edebi bir metni huşu içinde okumak; zamanı yavaşlatmak, algısal olarak uzatmak yoluyla kendimizi yaşamın yorucu hızından ve ilüzyonundan soyutlayarak gerçekleştirdiğimiz bir nevi inzivadır. Meditasyondur. Ruhun rehabilitasyonudur. Dijitalleşmeden kaçış olamayacak bir dünyaya hızla evriliyoruz. Yaşamımızda yer alan pek çok angaryayı dijital hızda zahmetsiz gerçekleştirip; edebiyata, okumaya hakkı olan zamanı her halukarda ayırmalıyız. Dünya dijitalleştikçe, edebiyat daha da kıymetli olacaktır.

Yazmak ve okumak dışında vaktinizi nasıl geçirirsiniz?

Yazmak ve okumak dışında; sahilde yürüyüş yapmayı, doğada olmayı, yoga yapmayı, kahve içmeyi, müzik dinlemeyi, şarkı söylemeyi, amatörce piyano ve yan flüt çalmayı seviyorum. Bir de düşünmeyi ve araştırma yapmayı severim. Örneğin o gün yazmasam da; üzerinde çalıştığım roman karakterleri, olay örgüsü v.s. üzerine mutlaka düşünürüm. Bana göre detaylı düşünmek, yazıyı tasarlama aşaması da yazmak kadar değerlidir.

En son okuduğunuz kitap nedir? Fethiye Haber okurlarına tavsiye edebileceğiniz kitap ya da kitaplar var mıdır?

En son okuduğum kitaplar, -eşzamanlı okuyorum- “Güneşin Doğduğu Ülke Japonya” ve “Aseksüel Koloni ya da Antiope”. Yazdığım romanın kurgusuna göre; araştırma, tarih ve deneme türünde kitapları okumayı seviyorum. Bir sonraki romanımın Japonya’da geçen bölümleri var. Bu nedenle Japon kültürü üzerine okuma ve araştırma yapıyorum şimdilerde. Mutlaka Japonya’ya da gitmeyi planlıyorum. Okumalarımda amacıma yönelik seçiciyim. Okurlara öncelikle “Kelebeğin Döngüsü” ve “Cevdetgiller”i okumalarını tavsiye ediyorum J. Sevdiğim yazarlar arasında, “Zülfü Livaneli”, “Gabriel Garcia Marquez”, “George Orwell”, “Dosdoyevski”, “Haruki Murakami” ilk aklıma gelenler… Bu yazarların tüm kitaplarını tavsiye ederim. Bir yazarı beğendiyseniz bence tüm kitaplarını okumak istersiniz. Alışkanlık yapar. Tıpkı hasta olduğunuzda sevdiğiniz, memnun kaldığınız doktorlara gittiğiniz gibi…

Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?

Okuma oranlarımız tabii ki arzuladığımızın çok altında. Ancak bu konuda umutsuz değilim. Biz Cumhuriyet tarihimiz açısından; pek çok batılı ülkeye kıyasla okuma, yazma kültürüne sonradan adapte olmuş olmakla birlikte, kısa sürede hızlı atılım yapmış bir milletiz. Hatta Cumhuriyetin 100. Yılı anısına basım aşamasında olan “Cumhuriyete Mektuplar” kitabında, Doğan Yayınevinin değerli gazeteci ve yazarlarıyla beraber, benim de konu hakkında Virginia Woolf’a yazdığım bir mektup var. Ülkem Okuyor Derneği’nin de destekçisiyim. Okumaktan başka şansımız yok. Bireysel ve toplumsal olarak tüm enkazlardan okuyarak çıkabileceğimize inanıyorum. Sadece gençlerin değil, herkesin okuması gerekli! Herkesin nasıl yemeğe, uykuya, suya, hareket etmeye ihtiyacı varsa, aynı şekilde okumaya da ihtiyacı var. Okumanın yaşı, sınırı yok. Nefes alan herkesin okuması lazım… Okuyan zihin her daim genç ve sağlıklıdır.

Değerli Aslıhan Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…

Değerli sohbetiniz için çok teşekkür ederim. Sevgiyle kalın.



YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR yazısı ilk önce Fethiye Gazetesi Haber Sitesi üzerinde ortaya çıktı.
 
Üst