YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR

şerbetçi

Member
Katılım
25 Eyl 2023
Mesajlar
29,647
Tepkime puanı
0
Puanları
16
YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR

KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR

www.hakanbirol.com


Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Eşya, Efkar ve Çiçekler” kitabıyla tanıdığımız ” Melisa Yılmaz” var.

Merhabalar Melisa Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Merhabalar, teklifiniz için ben de teşekkür ederim.


Kendimi kısaca bir bilgi tutkunu (bilginin bu kadar değersizleştiği bir çağda) ve seyyah olarak tanımlayabilirim. Araştırmayı, okumayı, keşfetmeyi ve öğrenmeyi severim. Psikoloji, dramaturji, sanat felsefesi ve kültür eğitim aldığım formal çalışma alanlarım arasında ama formal olanla kısıtlı kalmak da bana göre değil. Daha çok okuyan mı bilir yoksa gezen mi derler, ben ikisini birlikte yapma taraftarıyım. Kamp yapar, outdoor sporlarla ilgilenir, farklı kültürlerden insanlarla arkadaşlık kurmaya önem veririm. Yani beni besleyen her şeye açığım aslında.

“Eşya, Efkar ve Çiçekler” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?

Kitabın ön sözünde de yazdığım gibi Eşya, Efkar ve Çiçekler’in ana teması boşluk. Boşluğu farklı açılardan ele aldığım hikayelerle dolu. Yas, ölüm, kayıp, arayış, gerçekleştirilemeyen arzular gibi farklı noktalardan boşluk temasına yaklaşıyor ve onu görünür, duyulur, hissedilir kılmaya çalışıyorum.

Yazdığınız metinlerin öykü olması bilinçli bir tercih mi? Başka türlerde de yazıyor musunuz?

Açıkçası ille öykü yazmak gibi bir ısrarım yok. Hatta daha çok novella denebilecek, öykü ile roman arasındaki sınırı kurcalayan şeyler yazıyorum bana kalırsa. Eşya, Efkar ve Çiçekler’de biri başta biri sonda yer alan iki öykü de aslında kısa öykü türünden çok novellaya yakındır.

Bunun dışında yazdığım ama (henüz) yayımlanmayan roman, anı, araştırma, fantastik roman gibi türlerde de eserlerim var. Bir dönem sahne metni yazımı üzerine dersler alıyordum, tiyatro oyunları yazmaya epey heveslendim ama henüz içime sinen bir şey üretemedim. Gelecekte belki, bakalım.

Öykülerinizi yazarken beslenme kaynağınız nedir? Yaşanmışlıklar mı yoksa daha çok kurmaca ağırlıklı mı diyebiliriz?

İkisi arasında gerçekten bir fark olduğuna inanmıyorum. Kurguyla gerçek arasındaki o gelgitli sınırı ve eşiği kurcalamak, zaten vazgeçilmezlerimden biri. Kurgu olamayacak kadar gerçek olduğunu düşündüğümüz şeyler, aynı zamanda kurguya gerçek olamayacak kadar yakındır. Dolayısıyla sanatın mimetik yapısının karşısına hayatın da sanatı taklit ettiği önermesini koyan beylik bakış açısına epey katılıyorum, diyebilirim.

Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?

Buna gerçek cevabım pek çok filozofa ve esere atıf yapan ve bir dev meclisi tartışması kadar uzun sürecek sayfalar olurdu. Ama çok öznel bir yerden, yazmanın benim dönüştürme tarzım olduğunu söyleyebilirim. Nasıl bir bal arısı bitkinin özünü içine alır, kendinden bir şeyler katarak dönüştürür ve yeniden aldığı dünyaya geri verir; nasıl ardıç kuşu ardıç ağacının hayat döngüsünde ondan ayrı ama aynı zamanda onunla birleşik bir organdır, benim için de tastamam böyle. Yazmak benim için konuşmak kadar doğal ve gerekli. Zihnimin vazgeçilmez organlarından biri. Onunla dünyadan aldıklarımı içimde yoğurur, yeniden dokur, işler ve yine dünyaya veririm.

Bakıldığında bir dünya var ve o dünyanın içinde milyonlarca insan da… Buna da “Edebiyat” adı veriliyor. Ama sorulduğunda da hayal deniliyor. Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor?

Bu soru bizi yine gerçekle kurgu arasındaki sınıra götürür. Umberto Eco’nun Önceki Günün Adası romanında bir “12. ada” meseli vardır. Bu adada insanlar, ancak birileri onların hikayelerini anlattıkları sürece hayatta kalır. Ve hikayeleri artık anlatılmaz olduğunda, ölürler. Hayal veya gerçek, sorunuzun cevabı benim için 12. ada.

“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Dijitalleşme sanata belirgin birkaç alanda özgürlük getirebilir: araç, mekan ve imkan eşitliği; dezavantajlı grupların hem üreten hem de tüketen olarak katılımı; elbette kaçınılmaz bir etkileşim ve hız… Ama her sektörde işleyen bir gerçek var, piyasadaki mal miktarı öncekine göre belirgin miktarda artığında mala erişim kolaylaşacağından malın ederi düşer. Daha fazla üretici piyasaya girer ve kalite ortalamaya, sonra belki ortalama altına doğru geriler. Değişimin öncesinde piyasaya girmiş olan eskiler bir nevi ayrıcalıklı bir konum ve marka değeri edinirler. Yeni üreticiler için ise rakip git gide çoğalıp tüketicinin ilgisi dağıldığından, kendi marka değerlerini kurmak zorlaşır. Yani sonunda iş gelip şuna dayanır: Ürününün piyasada değer görmesini istiyorsan, onu pazarlamak zorundasın. Edebiyat bana kalırsa şimdi her zamankinden fazla, dijital pazarlama ürünü olmaya yakın. Çünkü sadece yazarların değil, herkesin bir “hikayesi” var, herkes sosyal medyada kendi “hikayesini” anlatıyor, değil mi? O zaman neden sonsuz alternatifte “hikaye” elimizin altında mevcutken spesifik birinin “hikayesini” okumak için ona para verelim?

Öykü yazmak isteyenlere tavsiyelerinizi öğrenebilir miyiz?

Kurgu ve yazım teknikleri ile bunlara dair eğitimleri iğneleme gibi bir niyetten kaçınarak, yazmanın herkes için yemek tarifi gibi ölçekli bir şey olduğuna inanmıyorum. Çocukken aynı tavsiyeyi istediğim tüm yazarlar ve öğretmenlerim bana günlük yazmamı tavsiye ederlerdi, hayatım boyunca hiçbir zaman günlük yazmayı beceremedim. Kendi yolunuzu bulmalısınız. Yazmak akan bir şeydir, sizden ötekilere ve zemine doğru, mesele onun hangi kanaldan akacağını bulmak. Nasıl konuşmak ve ses tonu için kolay kolay bir standart belirlenemezse, yazmak da öyle. Çünkü onun aktığı kanal, tüm getirdikleriyle birlikte, bir yazarın imzasıdır. Ve birine kalem tutmayı, çizgi çizmeyi, doğru bilek duruşunu öğretseniz de kendi imzasını bulmak yalnızca onun işidir.

Değerli Melisa Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…



YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR yazısı ilk önce Fethiye Gazetesi Haber Sitesi üzerinde ortaya çıktı.
 
Üst